27 Kasım 2014 Perşembe

Vücudun Savunma Sistemini Zayıflatıyor

Kontrol altında tutulamayan stres vücudun savunma sistemini zayıflatıyor bununla kalmayıp, gizli ve bastırılmış önemli hastalıkların da ortaya çıkmasına neden oluyor. Kişinin hastalığa yakalanmasında stresin önemli bir faktör olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, stresi kontrol edebilmenin ve onunla baş etmenin ilk adımının onu tanımak olduğunu belirtiyor.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan strese karşı uyarıyor. Geçici kısa süreli stresle, uzun süreli tekrarlayan stresin bedendeki tepkileri farklıdır diyen Tarhan, vücudun strese bağlı salgıladığı maddelerin vücudu tahrip ettiğini belirtiyor. Kontrol edilemeyen stresin vücut savunma sistemini zayıflatıp, gizli ve bastırılmış hastalıkların ortaya çıkmasına neden olduğunu kaydeden Tarhan, stresi tanımanın onu kontrol edebilmenin ilk adımı olduğunu ifade ediyor. Tarhan stresin belirtilerini şu şekilde sıralıyor.
Stresin Belirtileri
– Saldırgan veya kayıtsızlık
– Sıkıntı, gerilim hali, sinirlilik
– Neşesizlik, durgunlaşma
– Dinlenmekle geçmeyen yorgunluk
– Unutkanlık, korkulu rüyalar
– Karamsarlık, yalnızlık hissi
– Yersiz suçluluk duyguları
Bu belirtiler 3 günden fazla sürüyorsa destek şart!
Organik bir açıklaması olmayan; ağız kuruluğu, üşüme, titreme, vücutta uyuşma, karıncalanma hissi, sebepsiz çarpıntı, soğukluk veya sıcaklık hisleri, baş ağrısı, baş dönmesi, idrar sıklaşması, mide bulantısı, kusma, ishal, uyku ve iştah bozuklukları, konuşma güçlükleri, uykuda diş gıcırdatma, gürültü ve sese karşı aşırı hassasiyet gibi belirtiler 3 günden fazla sürüyorsa mutlaka bir uzmana danışılması gerekiyor.
Yardım için!
Diğer insanlara yardım edebilmek için onlardaki stres belirtilerinin bilinmesi gerektiğini vurgulyan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gittikçe artan içki, sigara, hap kullanımı, kolay heyecana kapılma, ani patlamalar, öfke hali, yetersiz yeme içme, çocuksu tepkiler, huzursuzluk, gereksiz riske girme, eleştiriye aşırı hassasiyet hallerinde de kişilerin destek alımının gerekli olduğunun altını çiziyor.
http://www.sagliktayenilikler.com/vucudun-strese-cevabi-agir-oluyor/

25 Kasım 2014 Salı

Büyük Şehir Hasta Ediyor...

Toplumda her 10 kişiden biri yaşamının bir döneminde en az bir kez panik atak yaşıyor. Çoğu kişide ataklar bir daha tekrarlamıyor ve yaşam bu kaygı dolu anlar unutularak devam ediyor. Ancak bazı kişiler var ki bu atakları sık sık yaşamaya başlıyor. Atakların tekrar geleceği endişesini taşıdığı için de, “evden çıkamaz” hale gelebiliyor. Acıbadem International Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Özlem Yıldız, “Panik bozukluk” olarak adlandırılan ve çağımızın önemli bir sorunu olan bu durum, hayatı adeta kabusa dönüştürmeye yetiyor! “ diyor.

GENELLİKLE KADINLARI VE DUYGULARINI İFADE EDEMEYENLERİ TEHDİT EDİYOR

Panik atak, nedeni tam olarak bilinmeyen ve  aniden  ortaya çıkan, zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ve korku nöbeti olarak tanımlanıyor. Eğer kişi yeni bir atağın geleceği endişesiyle kaçma-kaçınma davranışlarında bulunursa, bu duruma ‘panik bozukluk’ tanısı konuyor. Panik bozukluk genellikle 20-30’lu yaşlarda başlıyor ve kadınlarda daha sık görülüyor. Mükemmeliyetçi kişiliğe sahip, ‘hayır’ diyemeyen, endişeli olan ve kızgınlık -üzüntü gibi duygularını ifade edemeyen, çekingen kişilik özelliği olan kişilerde daha sık görülüyor. Geçirilen büyük bir hastalık, ayrılma-boşanma, bir yakının ölümü, iş yaşamında bir stres veya büyük değişimler atakları tetikleyebiliyor.

"YALNIZLIK" KAYGIYI ARTIRINCA


Panik bozukluğu tetikleyen bir başka önemli etken ise ‘büyük şehir’ hayatı. Şehirleşme ve kentlerin büyümesiyle birlikte insanlar birbirini daha az tanıyor; güvenlik kaygıları oluşuyor ve yabancılaşma duygusu artıyor. Kendini koruma isteğinin artması ve bunun sonucunda diğer insanlarla ilişki kurma isteğinin azalması, kişinin kendisini yalnız hissetmesine yol açabiliyor. Psikiyatri Uzmanı Özlem Yıldız, çağımızın önemli bir sorunu olan “yalnızlık” duygusunun depresyon ve kaygı bozuklukları gibi psikiyatrik hastalıkları tetikleyen önemli bir faktör olduğuna dikkat çekiyor.



KENTLEŞMENİN GETİRDİĞİ SORUNLAR RUHSAL SIKINTILARI TETİKLİYOR

Bunun yanı sıra kentleşmenin getirdiği trafik, pahalılık, kalabalık ortamlar, toplu ulaşım araçlarında sıkışık bir şekilde gitmek, işini kaybetme endişesi gibi faktörler de kişinin kendisini gergin hissetmesini sağlayabiliyor. Örneğin İstanbul’da 15 dakikada gidilecek yere kimi zaman 2 saatte gitmek durumunda kalınabiliyor. Bunun sonucunda gerek iş gerekse sosyal hayatta planlanan durumların olmaması kişide strese yol açabiliyor ve bu bile insanlar için ruhsal sıkıntıların tetikleyicisi olabiliyor.

ATAK SIRASINDAKİ YAKINMALAR 2-10 DAKİKA İÇİNDE DORUĞA ULAŞIYOR

Panik atak, tipik olarak, yoğun bir korku, endişe ve kötü bir şeyler olacağı beklentisiyle ani olarak başlıyor ve 2-10 dakika içinde doruğa ulaşıyor. “Atak çoğunlukla 10-30 dakika sürüyor. Nadiren saatlerce devam edebiliyor” diyen Psikiyatri Uzmanı Özlem Yıldız, panik atağın belirtilerini şöyle sıralıyor:

“Panik atağı sırasında soluk alma güçlüğü, boğulma hissi, baş dönmesi, baygınlık hissi, çarpıntı, titreme, terleme, bulantı, karında gaz veya basınç hissi, uyu


şma ve karıncalanma hissi, sıcak basması ya da üşüme hissi, ürperme ile göğüste ağrı ya da sıkıntı hissi gibi bedensel belirtiler ortaya çıkabiliyor. Ayrıca ağız kuruluğu, idrara çıkma isteği, geğirme, bağırsak hareketlerinde artış, aşırı tepki verme, düşünememe, düşüncelerin yavaşlaması, başta ve ensede uyuşma ya da karıncalanma hissi gibi yakınmalar da oluyor. Bedensel belirtilerin yanı sıra tabloya sıklıkla ölüm korkusu, felç geçirme, bayılma, delirme ya da kontrolü kaybetme korkusu gibi düşünceler de eşlik ediyor. Kaygının yoğunluğuna bağlı olarak kişi, kendini ya da çevresini değişmiş ve gerçek dışı olarak algılayabiliyor.

EVDEN DIŞARI ÇIKAMAZ HALE GELEBİLİYOR

Psikiyatri Uzmanı Özlem Yıldız, hastaların bir kısmının, panik atak geçirmesi halinde kaçmasının ya da yardım almasının zor olabileceği durumlardan uzak durmaya başladığına dikkat çekiyor. Hasta, yeni bir atak geçirme korkusuyla, tek başına ev dışında, kalabalıkta veya köprü üzerinde olmaktan; otobüsle, trenle ya da arabayla yolculuk etmekten kaçınıyor. Bu durum “agorafobi” olarak adlandırılıyor. Tek başına kalamama, evden uzaklaşamama, alışveriş merkezine ya da pazara gidememe, toplu taşıma araçlarına binememe, kalabalık ortamlara girememe, trafiğin sıkışık olduğu yerlerde duramama, kuyrukta bekleyememe, çarpıntı olacak diye spor yapamama ve cinsel ilişkiden kaçınma panik bozukluk hastalarında sık görülen durumlardan bazılarını oluşturuyor.

İLAÇ VE PSİKOTERAPİ İLE ATAKLAR KONTROL ALTINA ALINABİLİYOR

Psikiyatri Uzmanı Özlem Yıldız, panik bozukluğun tedavisinde, ilaçlar, nefes ve gevşeme egzersizleri ile bilişsel davranışçı terapiler kullanıldığını belirterek şunları söylüyor: “İlaç ve psikoterapinin birlikte kullanımı tedavi başarı oranını ve ataklarla baş etme oranını artırıyor. Doğru ve istikrarlı terapi sürecinden sonra ataklar kontrol altına alınabiliyor. Süreğen bir hastalık olan panik bozukluğun seyri kişiden kişiye değişiklik gösteriyor. Bu nedenle bazı hastalarda tedavi sonrasında tam düzelme olurken, bazı hastalarda ise atakların sıklığı ve şiddetinin azalmasıyla birlikte ara ara tekrarladığı görülüyor. Stresle bağlantılı bir hastalık olan panik bozukluk ataklarını azaltmak için de kişinin öncelikle stresle baş etme yönünü güçlendirmesi gerekiyor.”

11 Kasım 2014 Salı

BU HATALAR SİZİ MENOPOZA SÜRÜKLEYEBİLİR

Hiç kuşkusuz, erken menopoz tüm kadınların kabusu ve ülkemizde her 100 kadından 3’ünü zamansız yakalıyor. Menopoza girme yaşını belirleyen en temel etkenlerden biri, kadının annesinin veya teyze gibi yakın aile bireylerinden birinin menopoza girme yaşı. Ayrıca hipotiroidi veya kanser gibi çeşitli hastalıklar ile çevre kirliliğinin artması gibi etkenler erken menopoza yol açan diğer önemli faktörleri oluşturuyor. Bu riskleri değiştirmek maalesef mümkün değil. Ancak bir de yaşam alışkanlıklarında yapılan bazı hatalar var ki bunlar da kadınların hiç beklemedikleri bir anda, erken menopozla tanışmalarına yol açıyor.  Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Derya Uyan, erken menopozla sonuçlanabilen 4 hatalı alışkanlığı anlattı:

BU HATALAR SİZİ MENOPOZA SÜRÜKLEYEBİLİR

1. Sigara içmek: Sigara içen ve içmeyen kadınlar üzerinde yapılmış olan çalışmalar, sigara kullanan kadınların diğerlerine oranla daha erken menopoza girdiğini gösteriyor. 2 bin 500 kadını, 8 yıl takip eden bir çalışmaya göre; sigara içen kadınlar, menopoza 2 yıl erken giriyor

2. Hatalı beslenmek: Vücuttaki yağ kitlesi belli bir kilonun altına inerse adet sekteye uğrayıp, kesiliyor. Zayıf olmak ve hızlı kilo vermek adetten kesilme sebebi. Yağlanma miktarı belli bir noktaya gelince kadın yeniden adet görme başlayabiliyor. Yağ kitle indeksi yüzde 12’nin altına inince hipotalamik amenore, yani adet görmeme meydana geliyor.  Bu kadınların 3te 1’i de erken menopoza giriyor.

3. Stresli bir yaşam sürmek: Stres tek başına erken menopoz nedeni olmasa da, diğer etkenlerle bir araya gelerek erken menopozu tetikleyen önemli bir etken olarak görülüyor.

4. Hareketsiz bir yaşam sürmek: Hareketsiz yaşam ve sağlıksız beslenme sonucu ortaya çıkan obezitenin erken ergenliğe yol açtığı biliniyor. Erken ergenliğe giren bu kız çocukları erken menopoz sorunuyla da karşılaşıyor.

Diğer nedenler neler?

• Aile öyküsü
• Ameliyatla yumurtalıkların alınması
• Otoimmun hastalıklar
• Kanser tedavileri
• Kromozom bozuklukları

ERKEN MENOPOZA KARŞI ÖNLEM ALIN

Kadın hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Derya Uyan menopozu geciktirmek için alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı.

• Haftada en az 3 gün spor yapın.
• Vücut kitle indeksinizi hesaplayın. Ne çok zayıf, ne de kilolu olun.
• Sigara  kullanmayın ve pasif içicilikten uzak durun.
• Kalsiyumdan zengin beslenin. Günde 200 ml süt, yoğurt veya dondurma yiyin.
• Balık, ceviz, taze fındık, kabak çekirdeği, brokoli, lahana, karnabahar, domates, biber, havuç, mürdüm eriği, nar, üzüm, çilek karpuz, işlenmemiş tahıl ve ürünleri gibi yüksek antioksidan besinler tüketin. Ayrıca yeşil çay ve taze greyfurt suyu gibi oksijen radikali emme kapasitesi yüksek olan içecekler tüketin.
• Antioksidan ilaçlar alın. Örneğin Koenzim-Q 10, L-arginin veya Royal jelly takviyesi yapabilirsiniz.
• Güneşlenerek D vitamini aktivasyonuna yardımcı olun.
• Zararlı kimyasal maddelerden uzak durun.

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/saglik/27551517.asp



6 Kasım 2014 Perşembe

Sigara Dumanı Kilo Aldırıyor


ABD'deki Brigham Young Üniversitesi'nden bilim adamlarının araştırması, sigara dumanına maruz kalanların metabolizmasının değişebileceğini gösterdi. Bilim adamları, laboratuvarda kobayları sigara dumanına maruz bıraktı ve hayvanların metabolizmasını inceledi.
Dumana maruz kalan farelerin kilo aldığını gören bilim adamları, dumanın hücre yapısını değiştiren seramid adlı molekülü tetiklediğini, hücrenin normal işlevinin bozulmasına ve insüline verdiği tepkinin değişmesine yol açtığını saptadı.
Bilim adamlarından Benjamin Bikman, sigara içen bir kişiyle yaşayanların, özellikle çocukların, kalp-damar hastalıklarına yakalanma ve metabolizmayı etkileyen sorunlar yaşama riskinin arttığına dikkati çekti. Bikman, dumana maruz kalmanın insülin direncini artırdığını, bu durumun da vücudun daha fazla insülin istemesine ve şişmanlığa yol açtığını vurguladı. Seramid molekülünü engelleyen bir amino asitle tedavi edilen farelerin şişmanlamadığını belirleyen Bikman ve ekibi bir sonraki aşamada bu mekanizmanın insanlarda da işe yarayıp yaramadığının araştırılacağını belirtti.
Tiryakiler konusundaysa Bikman, "Sigarayı bırakmalılar. Belki sevdiklerine zarar verdiklerini gösteren araştırmanın sonuçları onları harekete geçirebilir" ifadesini kullandı.
Araştırmanın sonuçları "American Journal of Physiology: Endocrinology and Metabolism" dergisinde yayımladı.

5 Kasım 2014 Çarşamba

Astım Hastaları İçin En Riskli Mevsim

Astım hastaları için en riskli mevsim sonbahar. Çünkü bu mevsimde sıkça görülen grip ve soğuk algınlığı kimi hastalarda astım ataklarını tetiklerken, kimilerinde ise tablonun kötüleşmesine yol açıyor.

Astım, tüm dünyada 300 milyonun üzerinde kişide görüldüğü tahmin edilen önemli bir sağlık sorunu. Ülkemizde de yaklaşık her 100 erişkinden 5-7'sini, her 100 çocuktan da 13-15'ini etkisi altına alıyor. Astım, doğru tedavi ile kontrol altına alınabiliyor. Ancak kontrol altına alınamadığında yol açtığı nefes darlığı, sık ve inatçı öksürük, hışırtılı solunum gibi yakınmalarla günlük aktiviteleri ciddi olarak kısıtlayabilecek kadar ağır seyredebiliyor. Astım hastalarının bu mevsimde üst solunum yolları enfeksiyona karşı çok dikkatli olmaları gerekiyor. Çünkü grip, hatta basit bir soğuk algınlığı bile kimi astım hastalarında atakları tetiklerken, kimilerinde ise atakların daha da kötüleşmesine yol açabiliyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Bahri Temüray, üst solunum yolu enfeksiyonlarının özellikle genç ve ileri yaşlardaki astım hastalarında tehdit oluşturduğuna dikkat çekerek, “Çünkü bu grup hastalar gerek mevsimin getirdiği gece gündüz ısı farkına, gerekse alerjenlere sonbaharda daha çok hassas ve savunmasız oluyorlar“ diyor.

SONBAHAR, ASTIM HASTALARI İÇİN EN RİSKLİ MEVSİM
Astım ataklarının görülme sıklığı sonbahar mevsiminde artıyor. Hatta, bu mevsim astım hastaları için en riskli mevsimi oluşturuyor. Bunun nedeni ise sonbaharda hemen herkesi etkisi altına alan soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklar ile astım atakları arasında bir ilişki olması. Astım solunum yollarının kronik bir iltihap sonrası aşırı derece duyarlı olması ve bazı faktörler nedeniyle zaman zaman daralmasıyla seyreden bir solunum hastalığı. Grip, hatta basit bir soğuk algınlığı gibi hastalıklar hava yollarında enflamasyon oluşturarak astım ataklarını tetikliyor. Çok hafif bir üst solunum yolu enfeksiyonu bile astım hastalarında nefes darlığı, solunum zorluğu, sık ve inatçı öksürük, hırıltı,hışırtılı solunum gibi ciddi problemlere yol açabiliyor. Üstelik, bu hastalıkların neden olduğu öksürük ve nefes darlığı gibi astım semptomları haftalarca sürebiliyor. Bu yüzden astım hastalarının üst solunum yollarının sık görüldüğü sonbahar mevsiminde kendilerini korumaları ve düzenli olarak doktor kontrolünden geçmeleri büyük önem taşıyor.

EV ALERJENLERİ DE SONBAHARDA ARTIYOR!
Sonbahar, özellikle ev içinde bulunan akarlar nedeniyle astım hastaları açısından oldukça zor geçiyor. Çünkü değişen nem ve ısı gibi iklimsel koşullarından etkilendikleri için ev tozu ve küf mantarı gibi alerjenlerin yoğunluğu sonbahar mevsiminde artıyor. Bu parazit niteliğindeki böcekler halı, kilim, yorgan, yastık, tüylü eşyalar ve oyuncaklarda yaşıyor. Yaşadıkları ortama bıraktıkları dışkıları da; bunların üzerinde yürüme, silkme ve benzeri hareketlerle çevredeki havaya karışıyor. Buradan buruna, burundan da kolayca solunum yollarına ulaşarak sıklıkla alerjik astıma yol açıyor. Hem alerjenlerin yoğunluğunun artması, hem soğuyan hava yüzünden ev ortamında daha fazla bulunulması nedeniyle alerjik astımlılarda hapşırık, burun akıntısı, geçmeyen öksürük, nefes darlığı, hırıltı gibi yakınmalar artabiliyor. Hatta sadece bu dönemde hastalık ortaya çıkıp daha sonra tamamen normale dönebiliyor.



ASTIM ATAKLARINDAN KORUNMAK İÇİN…
• Eğer grip veya nezle olmuşsanız, bir an önce doktora başvurarak tedavi olun.
• Çevrenizde üst solunum yollarına yakalanmış bir hasta varsa, kendinizi korumaya özen gösterin. Bunun için de öncelikle kalabalık ortamlardan uzak durun. Kapalı ortamlarda kısa süre kalın eğer bu mümkün değilse havalandırmanın yeterli olup olmadığını kontrol edin.
• Bolca su için. Ellerinizi sık sık yıkayın ve dengeli beslenin.
• Sigara içiyorsanız, bu zararlı alışkanlığınızdan mutlaka vazgeçin. Ayrıca sigara içilen ortamdan da kaçının.
• Hava kirliliğinin yoğun olduğu ortamlarda bulunmamaya dikkat edin.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25548160/

4 Kasım 2014 Salı

SAĞLIK İÇİN BUNLARA DİKKAT!



Kalbi korumak, alkol ve sigaradan uzak durmak, beslenmeye özen göstermek ve spor yapmak sağlıklı bir vücut için önemli ama yeterli değil…
Temizlikten uyku düzenine, cinsel yaşamdan stresten uzak durmaya sağlıklı yaşamın birçok kuralı olduğunu belirten TOBB ETÜ Hastanesi kardiyoloji uzmanı Dr. Rahşan Turan, hafta da 1 gün de olsa şehirden uzaklaşmayı ve doğayla baş başa olmayı önerdi.
OLMAZSA OLMAZ…
Vücudun hasta düşmemesi, esenlik ve sıhhat durumu iyiliğinin sağlıklı olmayı anlattığını ifade eden Dr. Rahşan Turan, “Sağlıklı yaşam ise kişinin temizliğine ve beslenmesine dikkat etmesi, spor yapması ile birlikte yaz-kış aylarında hastalıklara yakalanmadan yaşamını idame ettirebilmesidir. Sağlıklı yaşam kişinin olmazsa olmazlarındandır” diye konuştu.
SAĞLIK İÇİN BUNLARA DİKKAT!
Egzersiz, kalp sağlığı ve beslenme ilişkisinin önemine dikkat çeken Dr. Turan, sağlıklı bir yaşam için uyulması gerekenler ve kuralları şöyle sıraladı;
1-Spor yapmaya özen gösterilmeli.
2- Sağlıklı beslenmeli; yağlı yemekler ve aşırı yemek yenmemeli, sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalı, meyve-sebze tüketimine özen gösterilmeli.
3- Alkol ve sigara tüketilmemeli.
4- Gün içerisinde sürekli oturulmamalı, aktif olunmalı.
5- Kişisel temizliğe ve çevre temizliğine önem verilmeli.
6- Stresten uzak durulmalı.
7- Cinsel yaşama dikkat edilmeli.
8- Uyku düzenine dikkat edilmeli.
9- Haftada bir bile olsa şehrin stresli yaşamından uzaklaşmanız, doğa ile baş başa kalmanız size ve sağlığınıza iyi gelecektir.
TEDBİR ALIN…
Kalp ve damar hastalıkları, batı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de en yaygın ölüm nedenlerinden biridir. Kalp sağlığını korumanın yolu önceden tedbir almaktan geçmektedir.
Beslenme
Tansiyonu ve kolesterolü kontrol altına almanın ilk şartı sağlıklı ve dengeli bir diyet uygulamaktır. Bunun için doymuş yağlardan ve tuzdan olabildiğince kaçınmak, meyve, sebze ve lif yönünden zengin besinlere yönelmek gereklidir. Doğru rejimin normal miktarda protein içermesi, bu proteinin ise balık, kümes hayvanları ve az yağlı kırmızı etten (dana eti) alınması önerilmektedir.
Kilo
Yüksek tansiyona yol açan nedenlerin başında fazla kilolar gelmektedir. Fazla kilolu olmak aynı zamanda koroner kalp hastalığı, kalp yetersizliği ve inme için de risk oluşturmaktadır.
Alkol ve sigara
Günümüzde sigara, önlenebilir ölüm sebepleri içinde ilk sırayı almaktadır. Sigara kullanımı, kansere, kalp damarlarının tıkanmasına dolayısıyla kalp krizine sebep olmaktadır.
Fiziksel egzersiz
Düzenli sporun bizi kalp krizi ve inmenin yanı sıra kemik erimesi, şeker hastalığı, kalın bağırsak ve meme kanseri, depresyon ve bunama gibi ciddi birçok kronik hastalıktan koruduğunu gösteren güçlü kanıtlar var. Egzersizin hemen her hücremize olumlu etkisi var desek yanlış olmaz.
KALP SAĞLIĞI VE SPOR
Spor yapmanın kalp ve damar sağlığını doğrudan etkilediğini vurgulayan Dr. Turan, her kas gibi kalp kasının da antrenman yaptıkça daha güçlü ve verimli çalıştığını ifade etti. Dr. Turan, sporun vücutta yarattığı olumlu etkileri şu sözlerle aktardı;
Kalbin çok hızlı çarpmasını önler
Antrenmanlı kalp, sıkıntılı bir durumla karşılaştığı zaman sakin bir tepki verir. Hareketsizliğe alışmış olan kalp ise kolay telaşa kapılır. Örneğin; otobüse yetişmek için koşarken veya çok heyecan uyandırıcı bir durumla karşılaşan kalbin hızı kolayca yükselir, dakikada 180-200’e kadar çıkabilir. Halbuki bir sporcunun kalbi aynı koşullarda daha yavaş atarak tepki verir ve en kısa zamanda normale döner.
Tansiyonu düşürür
Düzenli spor yapanlarda, örneğin günde yarım saat tempolu olarak yürüyenlerde kan basıncının düştüğü biliniyor. Özellikle tansiyon tehlikesi altında olanların her gün yapacakları yürüyüşle bu tehdidi bertaraf etmeleri mümkün. Araştırmalara göre fiziksel egzersiz, yüksek tansiyonu olanlarda tansiyonu kontrol altına almada yardımcı olmakta ve ilaç gereksinimini azaltmaktadır.
Zayıflatır
Düzenli egzersiz sadece spor yapıldığında değil, dinlenme halinde tükettiğimiz enerjiyi de artırdığı için kilo vermeyi kolaylaştırır. Kilo verdikten sonra düzenli spor yapmadan ideal kiloyu korumak çok zordur.
İyi kolesterolü yükseltir
Damar sertliğine karşı koruyucu rol oynayan HDL kolesterolü yükseltmenin yollarından biri egzersiz yapmaktır. Haftada 3 gün 3 kilometre yürüyenlerde bile iyi kolesterolün yükseldiği biliniyor. Egzersizin süresi ve sıklığı arttıkça olumlu etki de artar.
Kanın aşırı pıhtılaşmasını önler:
Düzenli egzersiz kanda pıhtılaşmayı başlatan ve güçlendiren maddelerin dengede kalmasına yardımcı olur.
Şeker hastalığını önler
Diyabet olma riski yüksek olanların ellerinde sağlıklı beslenmenin yanı sıra çok güçlü bir silah daha var: düzenli egzersiz. İlaçlardan çok daha etkin, yan etkisi yok, hem de bedava.
Stresi azaltır
Düzenli spor yapanların hareketsiz bir yaşam sürenlere göre daha az endişeli olduklarını, uykularının daha düzenli olduğunu gösteren çalışmalar var.
GEZİNTİ YERİNE HIZLI YÜRÜYÜŞ…
Günde 30 dakika hızlı (saatte 5-6 kilometre hızla) yürümenin ve bunu en az haftada 5 gün yapmanın kalp ve damarlara yararlı olduğu biliniyor. Yarım saat sürekli yürüyemezseniz, günde 3 kere 10 dakika yürüseniz bile yeterli.  Yaptığınız egzersiz ağırlaştıkça sağlığa olumlu etkisi artıyor. Buna karşılık gezinti yapar gibi yavaş yürümek aynı yararı sağlamıyor. Unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta da 30 dakikalık yürüyüşün normal günlük faaliyetlere ek olarak yapılması gerektiği.
ÖLÜME DAVETİYE ÇIKARMAYIN…
Isınmadan yapılan spor ve ani efor sarf edilmesi, kalbe ani yük getirerek kalp krizi ve ani ölümlere davetiye çıkarır. Gerekli ısınma hareketleri yapılmadan spor yapılması ve böylece kalbe ani yük getirilmesi, kalp duvarlarının kalınlaşmasına, kalbi besleyen damarların sıkışmasına, ritim bozukluğuna ve hatta kalbin durmasına neden olabilir. Doğuştan kalp rahatsızlığı olanlar, ritim bozukluğu sorunu yaşayanlar ve ailesinde kalp rahatsızlığı bulunanlar, bu konuda daha fazla risk altındadır. Bu nedenle bu kişilerin düzenli spor yapmaya başlamadan önce mutlaka bir hekim kontrolünden geçmeleri gerekir.
http://www.sagliktayenilikler.com/saglikli-yasamin-altin-kurallari/