23 Ekim 2020 Cuma

Orta Yaş ve Yaşlılıkta Obezite İle Mücadele

Obezite; genetik, fizyolojik, metabolik, biyokimyasal, psikolojik, çevresel faktörler ile fazla kalori alımı ve hareketsiz yaşamın neden olduğu bir hastalıktır. İnsan vücudunun yapı elemanı olan yağ dokusu, vücuda ihtiyacı olan enerjiyi yağ şeklinde depolayarak metabolizmanın gereksinimlerini karşılar. Kişinin vücudundaki yağ miktarı ihtiyacı olduğundan daha fazla oranda artış gösterdiğinde ise obeziteye sebep olur.

Obezite, bugün gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık problemleri arasında yer almaktadır. Hem obez yetişkinlerin hem de obez çocukların sayısı günden güne artış göstermektedir. Birden çok sebep nedeniyle oluşan bu hastalık için önlem alınmadığı takdirde kişinin hayatında riskler oluşabilir. Obezite hastalığı olan bireylerin zaman kaybetmeden tedaviye başlaması ve takip edilmesi gerekir.

Gelişmekte olan ülkelerde nüfusu en hızlı artış gösteren grup olan yaşlılarda, özellikle obezite prevalansı son yıllarda dikkat çekici şekilde artmış göstermiştir. Mevcut rehberler tüm yaş gruplarında obezitenin tanımlanmasında ve sınıflandırılmasında BKİ’nin (Beden kitle endeksi) kullanımını önermektedir. Diğer taraftan, obezitenin saptanmasında ve mortalite ile olan ilişkisinin değerlendirilmesinde, yaşlılarda vücut bileşiminde gerçekleşen değişikliklerden (kas dokusunda kayıp ve yağ dokusundaki artış) dolayı tek başına BKİ’nin kullanılmasının yetersiz kaldığı bildirilmektedir. Bu yaş grubunda bel çevresi ve bel-kalça oranı gibi vücutta yağın dağılımına ilişkin değerlendirmelerin yapılması önemlidir. Yaşlılarda obezite ile mortalite ve morbidite arasındaki karmaşık ilişkilerin ortaya konmasında önemli bir kavram olan sarkopenik obezitenin saptanması, yaşlılarda vücut kompoziyonun değerlendirilmesini gerektirmektedir. Yaşlı bireylerde istemli olarak vücut ağırlığının yönetiminin sağlanması en iyi stratejilerden biri olarak bildirilmektedir.


Ağırlık kaybına yönelik yaklaşımlar içerisinde komplikasyon riskinin en düşük olması bakımından diyet ve fiziksel aktiviteyi kapsayan yaşam tarzı değişiklerine öncelik verilmelidir. Şişman yaşlı bireylerde ideal vücut ağırlığına ulaşmada enerji kısıtlaması yapılırken, gereksinimlerinin karşılanması konusunda öncelikle önem verilmesi gereken besin ögeleri protein, D vitamini, B12 vitamini, posa ve sıvı alımı olarak bildirilmiştir. Yaşlı bireylerde ağırlık kaybı programlarına zemin oluşturacak, istemli ağırlık kaybının sağlık üzerine olan etkilerini gösteren ve yaşlanma sürecinde protein alımının arttırılmasının kas kütlesinin uzun dönem korunmasındaki etkisine ilişkin daha fazla sayıda çalışmaya gereksinim vardır.

Obezite ve Aşırı Kilo İle Nasıl Mücadele Edebiliriz?

• Sağlıklı beslenme programı oluşturun. Gün içinde yediklerinizin kalorilerine dikkat edin. Gerekiyorsa kalori alımlarınızı not edin. Yaktığınızdan daha fazla kalori tüketmemeye dikkat edin.

• Büyük porsiyonlardan uzak durun. Abur cubur tüketiminden kaçının.

• Kalorisi yüksek ama doyurucu olmayan yiyecek ve içecekler tüketmeyin.

• Hareket halinde olun. Sizi hareketsiz kılacak etkinliklerden kaçının. Özellikle akşam saatlerinde yemek yedikten sonra mutlaka yürüyüş yapın.

• Kilonuzu kontrol altında tutmak için zaman zaman tartılın ve vücut kitle endeksinizi hesaplayın.

• Su tüketiminize dikkat edin. Günce en az 1,5 litre su içiniz. Günlük yeterli miktarda içilen su, hem vücut sağlığı için hem de metabolizmanın hızlanıp kilo vermeyi hızlandırması açısından oldukça önemlidir.

• Yağı alınmış süt tüketiminin yağların emilimini azalttığı bilinmektedir. Yağlı yiyeceklerden sonra süt tüketin.

En önemlisi egzersiz! Günlük fiziksel aktiviteler artırılarak kişiler formlarını koruyabilirler. Kişi aşırı kilolu ise düşük seviyede egzersizler yapmalıdır. Hasta, sadece yürüyüş yaparak bile obezite tedavisinin verimini attırabilir.
 
Sağlıklı ve teknolojik bir alternatif olarak Mora Terapi’nin kilo ile mücadele tedavileri ve terapilerinden de küçük / büyük insan demeden faydalanabilirsiniz. Mora Terapi kilo programları tamamiyle bağırsakların temizlenmesini sağlar, sağlıklı beslenmeye  geçişi kolaylaştırır, hayat boyu hangi tip beslenmenin sizin için en faydalı olacağını bu şekilde kolaylıkla anlar ve yaşam biçimi olarak oturtursunuz. Varsa bağısak mantarları temizlenir, insülin direnci problemi, alerjiler veya hormonal problemler konularında da terapiler alırsınız. Mora Terapi her daim kilo vermeyi en sağlıklı biçimde uygulamayı amaçlar. Kilo geri dönüşleri çok azdır. Çünkü hem var olan problemleriniz ortadan kalkmıştır, hem de uzun vadeli size zararlı gıdalara karşı isteksizlik yaratılmıştır. Tekrar abur cubura kolay kolay dönmezsiniz. Detaylı bilgi için bize ister web ister telefon numaramızdan ulaşabilir, bizimle tanışabilirsiniz.
Herkes için sağlıklı günler! 😊

18 Ekim 2020 Pazar

Mora Bağırsak (Bağırsak Florası) Detoksu Terapileri

Bağırsak florası yani bir diğer adıyla mikrobiyata, genel sağlığı etkileyen onlarca özelliğe sahiptir. Birçok sağlık sorununun nedenine baktığımızda zarar gören bağırsak florasını görürüz. Bu yüzden bağırsak florası sağlığı, önem verilmesi gereken bir canlı organizma bütünlüğüdür. Sağlıklı bir bağırsak florası, adeta sağlık sigortasıdır; “ikinci beyin bağırsak” olarak da adlandırılır. 

Sindirim sisteminde yaşayan konak organizmaların çeşitli ve yararlı işlevleri bulunan mikroorganizmalardan oluştuğu sistem bağırsak floramızı oluşturur. Bağırsak florasında bilinen 500 tür bakteri mevcuttur ve söz konusu bakteriler genellikle kalın bağırsakta bulunur. Sağlıklı bir insanda bağırsak florasındaki bakterilerin %98’i faydalı olup tüketilen besinlerdeki protein, aminoasit, karbonhidrat, disakkarit ve yağlardan meydana gelir. Bağırsak florası ile insanlar arasındaki ilişki her iki tarafa da yarar sağlıyor. İnsana fayda sağlayan bakterilerin yanı sıra bazı bağırsak mikroorganizmaları hastalık da yapabilir.

Günün koşturmacası içinde yemek yemeği unuttuğumuz ya da sağlıklı olmayan besinlerle açlığımız geçiştirdiğimiz zamanlar sıklıkla başımıza geliyor. Sindirim sistemimiz ve bağırsak floramız için önemli etkiye sahip bu durumlar sancı, ağrı ve gaz problemlerine neden olarak yaşam kalitemizi düşürüyor. Bağırsak bakterilerinin insanlar için faydalı olan çeşitli işlevleri arasında, sindirilemeyen gıdaların parçalanıp emilmelerine yardımcı olmak, hücre büyümesini teşvik etmek, zararlı bakterilerin çoğalmasını baskılamak ve bağırsaklardan kana toksik ürünlerin geçmesini engellemek sayılabilir.


Mora Terapi ile Bağırsak Florasında Mükemmel Temizlik!

Mora terapi cihazları ile yapılan seanslarda ve seanları takiben verilen diyet protokolünde bağırsak florasındaki dengeler gözetilir, böylelikle vitamin ve minerallerin emiliminin de sağlıklı bir şekilde yapılması için bağırsak florası temizlenir. Tükettiğimiz gıdaların bağışıklık sistemimiz için faydalı olan ve vücudumuz tarafında emilmesi gereken vitamin ve mineralleri bağırsak floramız korur ve Mora terapinin seans ve protokolleri bunlardan vücudumuzun yararlanmasını sağlar.

Mora Terapi yöntemi ile yapılan bağırsak terapilerinde ise şimdiye kadar bağırsağı tehdit etmiş olan besinlerin frekansları vücuttan silinerek bu besinlere karşı isteksizlik oluşturulur. Özel Mora Bağırsak enerji sirkülasyonu programları ile bağırsaklarda çeşitli sebeplerle meydana gelmiş olan hasar giderilir ve birikmiş olan toksik maddeler (kandida vs) vücuttan uzaklaştırılır. Üç aylık karbonhidrattan kısıtlı ve basit şeker içermeyen bir beslenme protokolüyle sağlıklı beslenme davranışı oluşturulur. Aynı zamanda bu beslenme planı, kefir, yoğurt gibi probiyotik besinlerden zengindir bu şekilde bağırsaklardaki flora desteklenmiş olur. Bağırsak florasının tam olarak onarılması için dışarıdan probiyotik ve prebiyotik takviyesi de önerilmektedir. Program 3 aylık olmasına rağmen, unutulmaması gereken uzun vadeli bağırsak sağlığınız için her zaman beslenme şeklinize dikkat etmeniz gerektiğidir. Beyin bağırsak bağlantısı dolayısıyla, daha berrak bir zihin ve daha mutlu bir duygu durumunda yaşayacağınız ise neredeyse kesin sonuç. 


4 Ekim 2020 Pazar

Covid’e Karşı Ruhsal Açıdan Güçlü Kalmak

 2019 Koronavirüs Hastalığı salgını maalesef tüm dünyayı yaş, cinsiyet, ırk, kültür, din ve ekonomik durum ayırt etmeksizin etkileyen bir durum halini aldı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından da Mart 2020’den itibaren bu dönem pandemi olarak kabul edildi. Pandemik hastalık dünya genelinde yaşayan insanların sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen bir isim olarak bilinir. Dolayısıyla hem fiziksel hem de ruhsal olarak dünyadaki tüm insanlar benzer bir sürecin içinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Enfeksiyondan korunma ve kontrol önlemlerini uygulayarak; enfeksiyonun toplumda yayılmasını azaltmak ve böylece pandeminin erken dönemlerinde enfekte olacak kişi sayısını ve pandemi nedeniyle ortaya çıkacak vakaları azaltmak mümkündür. Bu önlemlerin ne olduğu, pandemiden en az fiziksel etkilenme ile nasıl korunacağımız sürekli gündemimizde, ekranlarda, telefonlarımızda. Bu önlemleri bilmek ve uygulamak için çaba harcıyoruz. Peki fiziksel olduğu kadar ruhsal anlamda da tüm insanlığı etkileyen, kriz olarak nitelendirebileceğimiz ve bu nedenle de stres yaratan bu süreç için neler söyleyebilir, neler yapabiliriz?

Özellikle ailelerin bu süreçte haliyle aşırı kaygılı, korkutucu, aşırı titiz, koruyucu kollayıcı yaklaşımları olabilmektedir. Anne babaların abartılı panik hissi, çocukların ve gençlerin ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir, bunu unutmamak gerekir. Aslında tüm dünyada aynı anda yaşanan bu olağan dışı durumda, bu tarz duyguların yaşanması, istenmeyen düşüncelerin akla gelmesi ve rutin davranışların değişmesi de şaşırtıcı değildir. Kaygılı ve korkulu olmanın çok doğal hatta şu dönemde gerekli ve işlevsel olduğunu kabul etmek durumundayız. Çünkü bu duygular olumsuz olsa da bizim önlem almamızı, gerekeni yapmamızı sağlıyor. Bu durum ile ilgili kaygı ve korku hiç olmasa insanlar hiçbir önlem almazlardı. Çocuklara da kaygı ve korkunun, hastalıkla ilgili olumsuz düşünce ve öngörülerin, bizi korumak için böyle zamanlarda önlem almamızı sağlamaya çalışan beynimiz tarafından üretildiğini, beynimizin işinin bizi korumak için düşünce ve duygular üretmek olduğunu onların anlayabileceği dilde anlatabiliriz. Ancak kaygı ve korku abartılı olursa insanların ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği gibi kişinin doğru, etkili ve zamanında tepki vermesini zorlaştırabilir. Tıpkı donup kalmak ve kitlenmek gibi. Hâlbuki kabul edilebilir düzeyde bir kaygı ve korku “ne yapılabileceği” üzerinde karar vermeyi kolaylaştırabilir.


Pandeminin ruhsal etkilerinden korunmak için ipuçları nelerdir?

1- Anlayış ve hoşgörü ile birlik duygusunu güçlendirelim.

Öncelikle bu süreçte bize en iyi hissettirecek duygular şefkat, anlayış, hoşgörü ve empatidir. Hiç kimsenin ya da hiçbir ülkenin bu hastalığı hak etmediğini, yanlış bir şeyler yaptığı için hastalanmadığını, yakınımızda ya da uzağımızdaki her COVİD-19 nedeniyle tedavi gören bireyin destek, ilgi, şefkat ve iyiliği hak ettiğini düşünerek başlayabiliriz. Birlik olmak ve birlik hissetmek bizi ruhsal olarak güçlendiren eylemlerdir.

2- Damgalayıcı tanımlamaları dilimizden uzak tutalım.

Bu ruh halini, “KOVİD-19 nedeniyle tedavi gören ve iyileşmeye doğru ilerleyen” kişileri, KOVİD hastası, KOVİD’li(ler), koronalı(lar), korona ailesi gibi “damgalayıcı” kelimeleri dilimizden uzak tutmaya çalışarak daha da güçlendirebiliriz. Damgalamak ve damgalanmak ya da damgalanacağını düşünmek stresimizi artırır.

3- Salgın ile ilgili haberlere ayırdığımız süreyi kısıtlayalım.

Salgınla ve virüs ile ilgili sizi kaygılandıran ve strese sokan haberleri dinlemeyi, okumayı ve izlemeyi en aza indirebilirsiniz. Sadece güvenilir bulduğunuz kaynaklardan, günde bir ya da iki kez ile sınırlayarak bilgi edinmek ve alacağınız önlemleri buna göre güncellemek yeterli olacaktır. Gerçek bilginin çoğu zaman daha az korkutucu ve kaygılandırıcı olduğunu unutmamalıyız.

4- Çevremizdekilere ve yakınlarımıza destek olalım.

Öncelikle kendimizi korumaya çalışmalı, ancak bunu yaparken ihtiyacı olan diğerlerine de destek olabilmeyi başarmalıyız. İhtiyaç zamanlarında yardımlaşmak hem yardım edeni hem de edileni iyileştirir. Komşumuzu, arkadaşımızı ya da bir akrabamızı aramak, desteğe ihtiyacı olup olmadığını sormak kolay uygulayabileceğimiz bir yöntemdir. Dayanışmak gücümüzü artıracak ve bu kriz sürecinden hem fiziksel hem de ruhsal olarak en sağlam şekilde çıkmamızı sağlayacaktır.

5- Olumlu deneyimleri ve öyküleri paylaşmayı artıralım.

Olumlu deneyimlerimizi aktarmaya ve paylaşmaya çalışmak önemlidir. Örneğin KOVİD-19 nedeniyle tedavi görmüş ve iyileşmiş ya da bir zorluğun beraberce ve dayanışma ile üstesinden gelmiş insanların öykülerini paylaşmak gücümüzü, direncimizi ve umudumuzu artıracaktır.

6- Mücadelede ön safta olan sağlık çalışanlarını unutmayalım.

Bu süreçte KOVİD-19 nedeniyle tedavi gören kişilerin bakımını ve tedavisini üstlenen ve büyük bir özveriyle çalışan sağlık çalışanlarına teşekkür edebilmek, yaptıkları işin değerini ve önemini bildiğimizi hissettirmek hem dayanışmamızı artıracak hem de bu mücadelenin ön saflarındakilere güç verecektir.