26 Aralık 2018 Çarşamba

MÜZİK TERAPİSİ NEDİR? NELER İÇİN KULLANILABİLİR?


Müzik, günlük yaşantımızın her alanında önemli rol oynamaktadır. Sakinleştirici veya uyarıcı, neşe veya üzüntü verici olabilmektedir. Anılarımızı canlandırabilir; duygularımızı ifade etmemize yardımcı olabileceği gibi değişik duyguların ortaya çıkmasına da neden olabilir.

Müzik terapi, insanların sağlık durumunda düzelme sağlamak amacıyla terapötik bir ortam sağlayarak melodi, ritim, seyir ve ton gibi müzikal bileşenlerinin kullanılması ile uygulanmaktadır.  Müzik terapide her tür enstrüman ve insan sesi kullanılabilmektedir.

Dünya Müzik Terapisi Federasyonu (WFMT) müzik terapiyi; ‘Müzik terapisi, bir müzik terapistinin bir danışan veya grupla, onların fiziksel, duygusal, zihinsel, sosyal ve kognitif ihtiyaçlarına karşılık verebilmek adına iletişim, diyalog, öğrenim, mobilizasyon, ifade, organizasyon ve bunlarla ilişkili diğer terapötik amaçları gerçekleştirebilmek ve kolaylaştırmak amacıyla planlı bir süreçte müzik ve/veya müzikal unsurları (ses, ritim, melodi ve armoni) kullanmasıdır’ şeklinde tanımlamaktadır.


İnsan yaşamında etkili ve güçlü bir iletişim aracı olan müzik, yalnızca ruhsal yapının kötü olduğu durumlarda değil, iyi olduğu durumlarda da insanı etkilemektedir. Müzik kendine özgü dili, yapısı ve anlatım öğeleriyle insanın duygu ve düşüncelerine seslendiği söylenebilmektedir. Bu bağlamda eski medeniyetlerde de psikolojik sorunların giderilmesinde müziğin terapik etkilerinden yararlanılmıştır. Tarihin ilk dönemlerinde şamanlarla başlayan müziğin terapötik kullanımı Antik ve Orta çağ’ da Batı medeniyetinde de etkisini göstermiştir. İslam medeniyetinde sufilerin ilgi gösterdiği müziğin iyileştirici gücü Osmanlı ve Selçuklu döneminde de devam etmiştir. 1960’lı yıllarda müzik ile tedavi uzmanlarının arttırılmasına ve kapsayıcı bir eğitim almalarına yönelik çalışmalar başlatılmıştır. Böylelikle müzik terapi sistematik olarak uygulanan bir disiplin haline gelerek günümüze kadar gelmiştir.


Müzik, merkezi sinir sistemi ve beyin kabuğunda yer alan düşünme, öğrenme, konuşma, beden kontrolü ile ilgili merkezleri uyarmaktadır ve bu alandaki gelişmeleri desteklemektedir. Müzik depresyon geçiren gençlerde beyni rahatlatıcı ve hormonel düzensizlikleri hafifletici rol oynayabilmektedir. Müziğin hormonlar üzerindeki etkisi, müziğin tarz ve şekline bağlı olarak stres hormonlarını artırabilir veya azaltabilmektedir.

Vücudumuzun motor işlevleri müzikal ritimlerle antrene olur. Örneğin, bir müzik parçası dinlerken yürümeye çalıştığınızda adımlarınızın hızı, o müzik parçasının ritmine uyumlu hale gelmektedir. Kaslarımız dışında da nefes alışımız, kalbimizin atışı dinlediğimiz müzikle değişebilmektedir. Diğer bir deyişle müzik, fizyolojik işlevlerimizi etkileme ve değiştirme potansiyeline sahiptir.

Günümüzde müzik terapinin kullanım alanı oldukça geniştir. Nöroloji, kardiyoloji, onkoloji, psikiyatri gibi klinik alanlarda tamamlayıcı bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Nörolojik hastalıklarda hastalığın ilerlemesini takip etmek için bu yöntem kullanılabilmektedir. Kanser hastalarında dikkatin müziğe odaklanması, hastanın hastalığını düşünmeyeceği bir zaman dilimi oluşturacağından gevşeme ve anksiyetenin giderilmesinde önemlidir. Çocuklarda nöromotor gelişimin desteklenmesinde de bu etkilerden yararlanılabilmektedir. Ayrıca müzik terapi, alkol ve madde bağımlılığının tedavisinde de önemli bir yere sahiptir. Yapılan bilimsel araştırmalarda klasik türk müziği ile klasik batı müziğinin hastalıklar üzerinde iyileştirici bir etkiye sahip olduğu saptanmıştır.

Mora Nova modüllerinden olan, 5-Element Müzik modülü tanı ve tedaviye Geleneksel Çin Tıbbına göre müziğin eşlik etmesini mümkün kılmaktadır. Huzursuzluğu, üzgünlüğü gideren, kişinin dinginleşmesini, sakinleşmesini, tazelenmesini, canlanmasını, iyileşmesini, rahatlamasını sağlayabilecek melodileri içermektedir. Depresyon tedavilerinde ve iştahsız danışanlarda da  destek olarak kullanılabilecek seçenekleri de bulunmaktadır. Kendi başına terapi olmasının yanında, uygulanan farklı terapilere destek amaçlı da kullanılabilmektedir.  



19 Aralık 2018 Çarşamba

DEĞİŞİME AÇIK OL, YENİLEN, BU YIL SENİN YILIN OLSUN!


Değişim hayatın karşı konulamaz kuralıdır. Doğa, içinde barındırdığı milyonlarca tür canlıyla birlikte her an, durmaksızın değişmektedir. Doğadaki canlıların hepsi, varlıklarını değişebilme yeteneklerine borçludur. Değişime direnen canlılar elenmekte; uyum gösterenler soylarını devam ettirebilmektedir. Charles R. Darwin’ nin de dediği gibi ‘Ne en güçlü olan tür hayatta kalır, ne de en zeki olan… Değişime en çok adapte olabilendir, hayatta kalan.’

Toplumsal değişim de doğa kanunlarına benzerlik göstermektedir. Biz istesek de istemesek de içinde bulunduğumuz çevre, koşullar, ilişkilerimiz, konumumuz değişim halindedir. Hayat bizi bir şekilde sürekli değişmeye, yenilenmeye yönlendirir.


Dünya bir dinamizm içerisinde değişmektedir. Değişim insan için doğal bir olgudur ve belirli ihtiyaçların daha iyi karşılanması için ortaya çıkmaktadır. Başarı ve tatmin duygusu da aslında bu değişime ayak uydurmakla birlikte gelmektedir. Değişime direnen insanlar da değişen koşullar karşısında maalesef güçlü kalamamaktadır.

Hayatımızın her döneminde, o zamanın enerjisine uygun olarak hayatımızdan bazı şeyler eksilmektedir. Bu eksilen şeyler büyük olasılıkla, eskiden beri bizimle olan ama artık enerjisel olarak artık bizi desteklemeyen şeylerdir.

Değişmek, yenilenmek yaşamın ayrılmaz parçalarıdır. İnsan, yaşamın içinde akıp giderken değişim de onun peşinden gitmektedir. Hayatın, bizden bir şeyleri alıp götürdüğünü düşündüğümüzde; yerine hep yenilerini koyacağı unutulmamalıdır. Bir şeyler eksilmeden yerine yenileri gelmez. Bunlar tutunduğumuz ilişkilerimiz, işimiz, kalıplaşmış düşünce ve inançlarımız, davranışlarımız, yaşam tarzımız olabilir. Bu yüzden önemli olan gidenlere üzülmek değil, yeni geleceklere yer açmaktır.
Yenilenmek, değişime ayak uydurmak kişiye enerji verir. Bu ister yeni bir yere gitmek ister yeni bir şey öğrenmek ya da yeni bir ilişkiye girmek olsun, bütün yenilikler enerjimizi yükseltir. Yeni bir fikir, bakış açısı, yaklaşım veya yeni başlangıçlar zihnimizi açar. Bu sebeple yeniliklere açık olan ve hayatına yenilikleri sokan insanlar her yaşta genç kalırlar.
Her şey değişir. Alışkanlıklar, inançlar, bakış açıları, görüşler, problemler, beklentiler, umutlar, endişeler, öncelikler, teknoloji, sistemler, fırsatlar… İnsanlar da değişerek olgunlaşır.
Değişim; yeni çevrelere, yeni insanlara ve durumlara karşı esneklik kazandırır, kişisel, ekonomik ve sosyal açıdan geliştirir, daha rahat bir yaşam sürmeyi sağlar, hayatın akışını değiştirebilecek fırsatlar sunar, yeni şeyler keşfetmeyi sağlayarak yeni bakış açıları kazandırır. Hayata farklı açılardan baktıkça hedeflerimiz ve amaçlarımız büyür, ilerleme kaydederiz. Aynı zamanda bir şeyleri değiştirmeyi hedeflediğimizde hayatımız yavaş yavaş monotonluktan kurtulacaktır. Yaptığımız ufak değişiklikler, hayatımızda büyük değişimler olmasını sağlayacaktır. Değişime açık olduğunuzda doğal olarak hayata karşı gücünüz de artacak. Zorluklara kolayca göğüs gereceksiniz. 

Yeni bir yıl… 2019 için kendinize hedefler belirleyin, değişime hemen şimdi başlayın! Bağımlılıklarınızdan, bir türlü veremediğiniz inatçı kilolarınızdan kurtulun, stressiz ve daha sağlıklı bir yaşam için bir adım atın.  Mora terapi ile sigara alkol gibi bağımlılıklarınızdan, alerjilerinizden ve inatçı kilolarınızdan kolayca kurtulabilirsiniz. Aynı zamanda; Mora terapi detoks terapileri ile vücudunuzda birikmiş olan toksinlerden arınabilir, Mora Color ve Mora Bach Çiçekleri terapileri ile daha iyi hissedebilir, yeni yıla daha motive başlayabilirsiniz. 


12 Aralık 2018 Çarşamba

BESİN ALERJİSİ VE BESİN İNTOLERANSI


Besin alerjisi ve besin intoleransları toplumumuzda kavramsal açıdan birbirleriyle çok sık karıştırılmaktadır. Herhangi bir besinin tüketiminden sonra sindirim sisteminde meydana gelen şikayetlerin genellikle besin alerjisi nedenli olduğu düşünülmektedir. Oysa bu klinik bulguların birçoğu alerjik reaksiyonlardan ziyade besinlere bağlı intolerans sonucu ortaya çıkmaktadır.

Besin alerjisi ya da intoleransı sonucu gelişen klinik bulgular benzerlik gösterdiği için bu karışıklığın yaşanması normaldir. Ancak her iki durumun gelişim mekanizmaları farklıdır. Bu yüzden doğru tedavi için doğru tanının konulması çok önemlidir.


Besin alerjisi bağışıklık sistemimizin besin proteinlerine karşı verdiği anormal yanıt sonucu meydana gelmektedir. Besinlere karşı oluşan bağışıklık sistemi elemanları, besin alerjisinin gelişmesinde rol oynamaktadır. Besin alerjisinde klinik bulgular besin alımından çok kısa süre sonra ortaya çıkmaktadır. Ciltte kızarıklık, kaşıntı ve ödem plakları (ürtiker), dudaklarda ve göz çevresinde şişlik, karın ağrısı, kusma, nefes darlığı, öksürük, boğazda tıkanıklık hissi, dilde şişme, göğüs ağrısı, çarpıntı ve tansiyon düşüklüğü besin alerjisine bağlı bulgulardır. Tüm vücudu etkileyen anaflaksi ise en ağır besin alerjisi reaksiyonudur. En sık karşılaşılan alerjik besinlere buğday, soya ürünleri, yumurta, süt, çilek, badem ve ceviz örnek olarak verilebilmektedir.

Besin intoleransı, tüketilen bir gıdanın içinde yer alan bir maddeye karşı sindirim sisteminin verdiği tepki olarak tanımlanabilmektedir. Besin intoleransının gelişiminde vücudun bağışıklık sisteminin rolü yoktur. Besin alerji ile aralarındaki en önemli farkı da budur. Besin intoleransının nedeni, enzim eksikliği ya da gıdanın içindeki maddenin vücut tarafından sindirilememesidir. Besindeki bir madde kişinin sindirim sistemi tarafından doğru bir biçimde sindirilemez veya parçalanamaz ise bu durum sindirim sistemini tahriş edebilir ve hasarlara yol açabilir. Örneğin laktoz intoleransı, sütte yer alan laktoz karbonhidratının sindirilmesini sağlayan laktaz enzimi eksikliği sonucu oluşur. 

Vücudun besinlere karşı gösterdiği reaksiyonlarının büyük çoğunluğunu besin intoleransları oluşturmaktadır.  Belirtilerine bulantı, kusma, karın ağrısı, mide de şişkinlik hissi, gaz, karında kramp tarzı ağrılar, yemek borusunda yanma hissi, ishal, baş ağrısı, huzursuzluk ve sinirlilik hali örnek olarak verilebilmektedir. Bu belirtiler besin alerjileri gibi çok kısa sürede açığa çıkmak zorunda değildir. Aynı zamanda besin intoleransında açığa çıkan belirtiler alerjilerdekiler kadar ölümcül değildir. Ancak besin intolenaslarının mutlaka kontrol altında tutulması gerekmektedir.

Besin intoleransı tanısında öncelikle sorumlu besinlerin belirlenmesi gerekmektedir. Sorumlu besinin bulunması sürecinde hastadan geriye dönük besin günlüğü tutması önemlidir. Eliminasyon diyetleri de tanı konusunda yardımcıdır. Sorumlu olabilecek besinler açısından alerjik reaksiyon olasılığı olanlar öncelikle beslenme planından çıkarılmalıdır. Eliminasyon diyetinde problemli besinlerin saptanması için kuşku duyulan besinler tümüyle diyetten çıkarılır ve daha sonra bu besinler teker teker tekrar diyete eklenir. Belirtiler incelenerek hangi besinlerin gıda intoleransına neden olduğu anlaşılabilmektedir.

Mora Terapi yöntemi ile madde frekanslarının vücuda verilerek kişinin ellerindeki birkaç nokta üzerindeki cilt direncinde oluşan ufak oynamalar izlenerek besinlerin test edilmesi mümkündür. Alerjenler ya da gıdaların frekansı vücuda verildiğinde cildin üzerindeki elektriksel aktivite değişir ve bu değişim maddenin vücut için toksik, alerjik veya intolerans olduğu bilgisini vermektedir.

Test cihazda kayıtlı olan gıda intoleransları, ağır metaller, tarım ilaçları, çevresel toksinler ya da gıda katkı maddeleri üzerinden yapılabilmektedir. Aynı zamanda kişinin rahatsızlık duyduğunu düşündüğü maddeler üzerinden de test yapmak mümkündür. Sonrasında çıkan sonuçlar doğrultusunda uygun terapiler seçilerek ilerlenir. Öncelikle genel frekans temizliği ve genel vücut detoksu ile vücut birikmiş tüm kötü etkenlerden arındırılır. Sonrasında verilecek olan eliminasyon diyetleri ile kişinin verdiği reaksiyonlar en aza indirilebilir hatta yok edilebilmektedir. 


5 Aralık 2018 Çarşamba

KORKULARINDAN ARINMIŞ, ÖZGÜR BİR SEN


Sağlık anlayışı hastalıkları tedavi etmek yerine, hastalıklara neden olan sorunu ortadan kaldırmaya yönelik olan bütünsel tıp son zamanlarda Türkiye’de de sıkça tercih edilen yöntemlerin arasına yer almaktadır. Klasik tıpta, hastalık süreçlerinin tedaviyle kontrol altına alındığı bir süreç izlenirken bütünsel tıpta “tedavi” değil, “iyileşme” esas alınmaktadır. İyileşme ise bir bütün olarak kişini ruh, beden ve zihin sağlığına yönelmektedir. Bütünsel tıp bir bütün olarak kişinin sağlık dengesinin kurulmasıyla gerçekleştirilmektedir. Bütünsel tıp, insanların birbiriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerinin, yaşayış tarzlarının, ruhsal durumlarının genel sağlıkları üzerindeki belirleyiciliğine vurgu yapmaktadır.   



Kişinin bütünsel olarak sağlıklı olabilmesi için, kendisini her alanda özgür hissedebiliyor olması elzemdir. Kişilerin zihinlerini sürekli meşgul eden korkularından, bedenen ve duygusal açıdan bağlandıkları sigara, alkol gibi zararlı maddelerden arınabilmesi, sağlıklı bir yaşam tarzı ve beslenme düzeni benimsemeleri özgürce yaşayabilmeleri için çok önemlidir. Duygu, beden ve zihin dengesi ancak bu şekilde mümkün olacaktır.

Kişilerin kendi bütünselliğinde çok geniş alanlara yayılan korkular aslında zihne yerleşmiş otomatik programların sonucudur. Genel geçer anlamda korkuyu bir belirsizlik karşısında tehdit algısıyla tetiklenen, rahatsız edici ve olumsuz bir his olarak tanımlayabiliriz. Günlük yaşamda sık yaşanan korkulara; yükseklik korkusu, hayvan korkusu, kapalı alan korkusu ve karanlık korkusunu örnek olarak verebiliriz. Korkuların ardında kimi zaman yaşanmış kötü tecrübeler yer alırken, tecrübe edilmemiş, çevresel etkenlerden öğrenilmiş korkular da korku yaşayan kişini hayatını etkileyebilmektedir. Unutulmamalıdır ki tüm insanlığın ortak bir korkusu yoktur ve korkular sonradan kazanılmıştır.

Kişi kendisi için tehlikeli gördüğü durumu hayatına kronik olarak yaymaktadır. Bu genelleme kişinin tüm hayatına etki eder, kişi kendisine yabancılaşabilir, hatta depresif bir noktaya doğru ilerleyebilir.

İnsanlar, korkularını cesur adımlar atarak ve pozitif düşünerek hayatlarından uzaklaştırabilirler. Korkuları yenme konusunda da Mora Bach Çiçekleri terapileri en büyük destekçiniz olacaktır. Bach Çiçekleri Terapisi, otomatik korkuların vücudun çevresine yaymış olduğu bozuk elektromanyetik sinyalleri filtreleyerek vücudun elektromanyetik titreşimlerini dengelemektedir. Korkuya maruz kalan bireylerde bozulan elektromanyetik sinyallerin vücuttan atılmasıyla kişide rahatlama, sakinlik ve mutluluk hali gözlemlenmektedir. Bach Çiçekleri Terapi ile ruhsal durum dengelendiğinden oluşan pozitif düşünce, bedensel rahatsızlıklarda da iyileşme görülmesini sağlar, kişinin motivasyonunu artırır. Pozitif düşüncelere sahip bireyler duygu, beden ve zihin bütünlüğünde sağlıklı bir yaşam sürerler.