2019 Koronavirüs Hastalığı salgını maalesef tüm dünyayı yaş, cinsiyet, ırk, kültür, din ve ekonomik durum ayırt etmeksizin etkileyen bir durum halini aldı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından da Mart 2020’den itibaren bu dönem pandemi olarak kabul edildi. Pandemik hastalık dünya genelinde yaşayan insanların sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen bir isim olarak bilinir. Dolayısıyla hem fiziksel hem de ruhsal olarak dünyadaki tüm insanlar benzer bir sürecin içinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Enfeksiyondan korunma ve kontrol önlemlerini uygulayarak; enfeksiyonun toplumda yayılmasını azaltmak ve böylece pandeminin erken dönemlerinde enfekte olacak kişi sayısını ve pandemi nedeniyle ortaya çıkacak vakaları azaltmak mümkündür. Bu önlemlerin ne olduğu, pandemiden en az fiziksel etkilenme ile nasıl korunacağımız sürekli gündemimizde, ekranlarda, telefonlarımızda. Bu önlemleri bilmek ve uygulamak için çaba harcıyoruz. Peki fiziksel olduğu kadar ruhsal anlamda da tüm insanlığı etkileyen, kriz olarak nitelendirebileceğimiz ve bu nedenle de stres yaratan bu süreç için neler söyleyebilir, neler yapabiliriz?
Özellikle ailelerin bu süreçte haliyle aşırı kaygılı, korkutucu, aşırı titiz, koruyucu kollayıcı yaklaşımları olabilmektedir. Anne babaların abartılı panik hissi, çocukların ve gençlerin ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir, bunu unutmamak gerekir. Aslında tüm dünyada aynı anda yaşanan bu olağan dışı durumda, bu tarz duyguların yaşanması, istenmeyen düşüncelerin akla gelmesi ve rutin davranışların değişmesi de şaşırtıcı değildir. Kaygılı ve korkulu olmanın çok doğal hatta şu dönemde gerekli ve işlevsel olduğunu kabul etmek durumundayız. Çünkü bu duygular olumsuz olsa da bizim önlem almamızı, gerekeni yapmamızı sağlıyor. Bu durum ile ilgili kaygı ve korku hiç olmasa insanlar hiçbir önlem almazlardı. Çocuklara da kaygı ve korkunun, hastalıkla ilgili olumsuz düşünce ve öngörülerin, bizi korumak için böyle zamanlarda önlem almamızı sağlamaya çalışan beynimiz tarafından üretildiğini, beynimizin işinin bizi korumak için düşünce ve duygular üretmek olduğunu onların anlayabileceği dilde anlatabiliriz. Ancak kaygı ve korku abartılı olursa insanların ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği gibi kişinin doğru, etkili ve zamanında tepki vermesini zorlaştırabilir. Tıpkı donup kalmak ve kitlenmek gibi. Hâlbuki kabul edilebilir düzeyde bir kaygı ve korku “ne yapılabileceği” üzerinde karar vermeyi kolaylaştırabilir.Pandeminin
ruhsal etkilerinden korunmak için ipuçları nelerdir?
1- Anlayış ve hoşgörü ile birlik
duygusunu güçlendirelim.
Öncelikle
bu süreçte bize en iyi hissettirecek duygular şefkat, anlayış, hoşgörü ve
empatidir. Hiç kimsenin ya da hiçbir ülkenin bu hastalığı hak etmediğini,
yanlış bir şeyler yaptığı için hastalanmadığını, yakınımızda ya da uzağımızdaki
her COVİD-19 nedeniyle tedavi gören bireyin destek, ilgi, şefkat ve iyiliği hak
ettiğini düşünerek başlayabiliriz. Birlik olmak ve birlik hissetmek bizi ruhsal
olarak güçlendiren eylemlerdir.
2- Damgalayıcı tanımlamaları
dilimizden uzak tutalım.
Bu
ruh halini, “KOVİD-19 nedeniyle tedavi gören ve iyileşmeye doğru ilerleyen”
kişileri, KOVİD hastası, KOVİD’li(ler), koronalı(lar), korona ailesi gibi
“damgalayıcı” kelimeleri dilimizden uzak tutmaya çalışarak daha da
güçlendirebiliriz. Damgalamak ve damgalanmak ya da damgalanacağını düşünmek
stresimizi artırır.
3- Salgın ile ilgili haberlere
ayırdığımız süreyi kısıtlayalım.
Salgınla
ve virüs ile ilgili sizi kaygılandıran ve strese sokan haberleri dinlemeyi,
okumayı ve izlemeyi en aza indirebilirsiniz. Sadece güvenilir bulduğunuz
kaynaklardan, günde bir ya da iki kez ile sınırlayarak bilgi edinmek ve
alacağınız önlemleri buna göre güncellemek yeterli olacaktır. Gerçek bilginin
çoğu zaman daha az korkutucu ve kaygılandırıcı olduğunu unutmamalıyız.
4- Çevremizdekilere ve
yakınlarımıza destek olalım.
Öncelikle
kendimizi korumaya çalışmalı, ancak bunu yaparken ihtiyacı olan diğerlerine de
destek olabilmeyi başarmalıyız. İhtiyaç zamanlarında yardımlaşmak hem yardım
edeni hem de edileni iyileştirir. Komşumuzu, arkadaşımızı ya da bir akrabamızı
aramak, desteğe ihtiyacı olup olmadığını sormak kolay uygulayabileceğimiz bir
yöntemdir. Dayanışmak gücümüzü artıracak ve bu kriz sürecinden hem fiziksel hem
de ruhsal olarak en sağlam şekilde çıkmamızı sağlayacaktır.
5- Olumlu deneyimleri ve öyküleri
paylaşmayı artıralım.
Olumlu
deneyimlerimizi aktarmaya ve paylaşmaya çalışmak önemlidir. Örneğin KOVİD-19
nedeniyle tedavi görmüş ve iyileşmiş ya da bir zorluğun beraberce ve dayanışma
ile üstesinden gelmiş insanların öykülerini paylaşmak gücümüzü, direncimizi ve
umudumuzu artıracaktır.
6- Mücadelede ön safta olan sağlık
çalışanlarını unutmayalım.
Bu
süreçte KOVİD-19 nedeniyle tedavi gören kişilerin bakımını ve tedavisini
üstlenen ve büyük bir özveriyle çalışan sağlık çalışanlarına teşekkür
edebilmek, yaptıkları işin değerini ve önemini bildiğimizi hissettirmek hem
dayanışmamızı artıracak hem de bu mücadelenin ön saflarındakilere güç
verecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder