Toplumda her 10 kişiden biri yaşamının bir döneminde en az bir kez panik atak yaşıyor. Çoğu kişide ataklar bir daha tekrarlamıyor ve yaşam bu kaygı dolu anlar unutularak devam ediyor. Ancak bazı kişiler var ki bu atakları sık sık yaşamaya başlıyor. Atakların tekrar geleceği endişesini taşıdığı için de, “evden çıkamaz” hale gelebiliyor. Acıbadem International Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Özlem Yıldız, “Panik bozukluk” olarak adlandırılan ve çağımızın önemli bir sorunu olan bu durum, hayatı adeta kabusa dönüştürmeye yetiyor! “ diyor.
GENELLİKLE KADINLARI VE DUYGULARINI İFADE EDEMEYENLERİ TEHDİT EDİYOR
Panik atak, nedeni tam olarak bilinmeyen ve aniden ortaya çıkan, zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ve korku nöbeti olarak tanımlanıyor. Eğer kişi yeni bir atağın geleceği endişesiyle kaçma-kaçınma davranışlarında bulunursa, bu duruma ‘panik bozukluk’ tanısı konuyor. Panik bozukluk genellikle 20-30’lu yaşlarda başlıyor ve kadınlarda daha sık görülüyor. Mükemmeliyetçi kişiliğe sahip, ‘hayır’ diyemeyen, endişeli olan ve kızgınlık -üzüntü gibi duygularını ifade edemeyen, çekingen kişilik özelliği olan kişilerde daha sık görülüyor. Geçirilen büyük bir hastalık, ayrılma-boşanma, bir yakının ölümü, iş yaşamında bir stres veya büyük değişimler atakları tetikleyebiliyor.
"YALNIZLIK" KAYGIYI ARTIRINCA
Panik bozukluğu tetikleyen bir başka önemli etken ise ‘büyük şehir’ hayatı. Şehirleşme ve kentlerin büyümesiyle birlikte insanlar birbirini daha az tanıyor; güvenlik kaygıları oluşuyor ve yabancılaşma duygusu artıyor. Kendini koruma isteğinin artması ve bunun sonucunda diğer insanlarla ilişki kurma isteğinin azalması, kişinin kendisini yalnız hissetmesine yol açabiliyor. Psikiyatri Uzmanı Özlem Yıldız, çağımızın önemli bir sorunu olan “yalnızlık” duygusunun depresyon ve kaygı bozuklukları gibi psikiyatrik hastalıkları tetikleyen önemli bir faktör olduğuna dikkat çekiyor.
KENTLEŞMENİN GETİRDİĞİ SORUNLAR RUHSAL SIKINTILARI TETİKLİYOR
Bunun yanı sıra kentleşmenin getirdiği trafik, pahalılık, kalabalık ortamlar, toplu ulaşım araçlarında sıkışık bir şekilde gitmek, işini kaybetme endişesi gibi faktörler de kişinin kendisini gergin hissetmesini sağlayabiliyor. Örneğin İstanbul’da 15 dakikada gidilecek yere kimi zaman 2 saatte gitmek durumunda kalınabiliyor. Bunun sonucunda gerek iş gerekse sosyal hayatta planlanan durumların olmaması kişide strese yol açabiliyor ve bu bile insanlar için ruhsal sıkıntıların tetikleyicisi olabiliyor.
ATAK SIRASINDAKİ YAKINMALAR 2-10 DAKİKA İÇİNDE DORUĞA ULAŞIYOR
Panik atak, tipik olarak, yoğun bir korku, endişe ve kötü bir şeyler olacağı beklentisiyle ani olarak başlıyor ve 2-10 dakika içinde doruğa ulaşıyor. “Atak çoğunlukla 10-30 dakika sürüyor. Nadiren saatlerce devam edebiliyor” diyen Psikiyatri Uzmanı Özlem Yıldız, panik atağın belirtilerini şöyle sıralıyor:
“Panik atağı sırasında soluk alma güçlüğü, boğulma hissi, baş dönmesi, baygınlık hissi, çarpıntı, titreme, terleme, bulantı, karında gaz veya basınç hissi, uyu
şma ve karıncalanma hissi, sıcak basması ya da üşüme hissi, ürperme ile göğüste ağrı ya da sıkıntı hissi gibi bedensel belirtiler ortaya çıkabiliyor. Ayrıca ağız kuruluğu, idrara çıkma isteği, geğirme, bağırsak hareketlerinde artış, aşırı tepki verme, düşünememe, düşüncelerin yavaşlaması, başta ve ensede uyuşma ya da karıncalanma hissi gibi yakınmalar da oluyor. Bedensel belirtilerin yanı sıra tabloya sıklıkla ölüm korkusu, felç geçirme, bayılma, delirme ya da kontrolü kaybetme korkusu gibi düşünceler de eşlik ediyor. Kaygının yoğunluğuna bağlı olarak kişi, kendini ya da çevresini değişmiş ve gerçek dışı olarak algılayabiliyor.
EVDEN DIŞARI ÇIKAMAZ HALE GELEBİLİYOR
Psikiyatri Uzmanı Özlem Yıldız, hastaların bir kısmının, panik atak geçirmesi halinde kaçmasının ya da yardım almasının zor olabileceği durumlardan uzak durmaya başladığına dikkat çekiyor. Hasta, yeni bir atak geçirme korkusuyla, tek başına ev dışında, kalabalıkta veya köprü üzerinde olmaktan; otobüsle, trenle ya da arabayla yolculuk etmekten kaçınıyor. Bu durum “agorafobi” olarak adlandırılıyor. Tek başına kalamama, evden uzaklaşamama, alışveriş merkezine ya da pazara gidememe, toplu taşıma araçlarına binememe, kalabalık ortamlara girememe, trafiğin sıkışık olduğu yerlerde duramama, kuyrukta bekleyememe, çarpıntı olacak diye spor yapamama ve cinsel ilişkiden kaçınma panik bozukluk hastalarında sık görülen durumlardan bazılarını oluşturuyor.
İLAÇ VE PSİKOTERAPİ İLE ATAKLAR KONTROL ALTINA ALINABİLİYOR
Psikiyatri Uzmanı Özlem Yıldız, panik bozukluğun tedavisinde, ilaçlar, nefes ve gevşeme egzersizleri ile bilişsel davranışçı terapiler kullanıldığını belirterek şunları söylüyor: “İlaç ve psikoterapinin birlikte kullanımı tedavi başarı oranını ve ataklarla baş etme oranını artırıyor. Doğru ve istikrarlı terapi sürecinden sonra ataklar kontrol altına alınabiliyor. Süreğen bir hastalık olan panik bozukluğun seyri kişiden kişiye değişiklik gösteriyor. Bu nedenle bazı hastalarda tedavi sonrasında tam düzelme olurken, bazı hastalarda ise atakların sıklığı ve şiddetinin azalmasıyla birlikte ara ara tekrarladığı görülüyor. Stresle bağlantılı bir hastalık olan panik bozukluk ataklarını azaltmak için de kişinin öncelikle stresle baş etme yönünü güçlendirmesi gerekiyor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder