Beslenme şekli, stres, yaşam tarzı gibi çevresel etkenler de diyabetin çıkışını hızlandırabiliyor.
Kandaki şeker düzeyi belli bir seviyede olmalı ki yaşamsal fonksiyonlarımız devam edebilsin. Ama diyabette olması gerekenden daha yüksek şeker kanda tespit ediliyor.
Şekerin fazlalığı da kısa ve uzun vadede vücuda zarar veriyor. Çok su içme, sık idrara çıkma, fazla yeyip buna rağmen kilo alamama gibi durumlar diyabetin belirtileri arasında yer alıyor.
Aşırı halsizlik, kas güçsüzlüğü, iyileşmeyen yaralar ve özellikle bayanlarda görülen iyileşmeyen ve tekrarlayan idrar yolu ve genital enfeksiyonlar da belirti olarak sayılabilir.
Şişmanlık oluşum nedeni
Diyabet, Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere ikiye ayrılır. Bunların dışında gebelikte ve pankreas organının hasarına bağlı gelişen diyabet de vardır. Tip 1 diyabette vücudun kendi bağışıklık sistemi pankreasta insülin üreten hücrelere karşı antikorlar oluşturur.
Buradaki hücreleri öldürmesi yüzünden insülin yetersizliği söz konusu olur. Tip 2 diyabet ise daha çok beslenme alışkanlıkları, genetik özellikler, çevresel faktörler, stres ve obezite nedenleriyle oluşuyor. Genelde düzensiz ve yanlış beslenme, spordan yoksun bir hayat sonucunda şişmanlık gelişiyor. Kişinin vücudunda özellikle yağ ve kas dokusunda pankreastan yeterince insülin üretilmesine rağmen hedef organlarda insülin şekerinin yeterince kullandırılmaması sonucunda şeker yükselmeye başlıyor.
Şeker taraması konusunda bilinçlendirme şart
İlerleyen zamanlarda şeker kontrol edilemezse beyine giden damarlarda tıkanıklıklar oluşabiliyor. Aynı şekilde göz damarlarına da zarar gelebiliyor. Hatta bu durum zaman zaman görme kayıplarına kadar ilerleyebiliyor. Şekerin kontrolsüz kaldığı durumlardan böbrek damarı da etkilenebiliyor.
Böbrek yetmezliği başlayıp hastanın diyalize girmesine neden olabiliyor. Ayak damarlarında veya sinirlerinde duyu kayıpları oluştuğu için de travmaya, kesiğe ya da yanmaya acı hissi azalabiliyor. Bu nedenle de yaralanmalar artabiliyor. Tüm bu süreçleri yaşamadan insanları şeker taraması konusunda bilinçlendirmeliyiz.
Bilinen diyabetli sayısı Türkiye’de yüzde 8’lerdeyken 13’lere yükseldi. Yani yüzde 30’un üzerinde bir artış var. Özellikle obezite ile paralel olarak 10 yıl öncesine göre diyabetli sayısı iki katına çıktı.
Bir bu kadar da bilinmeyen diyabetli var. Erken tarama gerekiyor. Kişiler risk grubundaysa yani kırk yaş üstündeyse, vücut kitle endeksi normalden fazlaysa, ailede diyabetli varsa mutlaka şeker yükleme testiyle ileri şeker taramasına gitmesi lazım.
Dengeli beslenmek önemli
Beslenme ile diyabet arasında önemli bir bağ var. Bu nedenle sağlıklı beslenme büyük önem taşıyor. Mide boşalma zamanları var. İki buçuk saat ile dört saat arasında değişir.
Kesinlikle üç ana öğün üç de ara öğün beslenme şeklinde bir hayat tarzı oluşturulmalı ve öğünler sağlıklı bileşenlerden oluşmalı. Karbonhidratlar glikozun ana kaynağıdır. Vücudumuzun enerjisini karşılayacak en önemli besin maddeleridir. İşte bu sebeple, beslenmemizde karbonhidrat olmalı.
Meyveden süt ve süt ürünlerine, makarnadan ekmeğe kadar her şeyi yemek gerekiyor. Bunun dışında aşırı proteinli beslenmek de kilo artışına neden olabilir. Yasak kavramına karşıyım. Önemli olan öğünlerde bunların dengeli tüketilmesi.
Bol lifli, meyve ve sebze oranı yeterli olan proteini de dengeli olan bir beslenme şekli gerekli. Ara öğünlerde ise badem, yer fıstığı, ceviz gibi besinleri tüketmekte fayda var. Bir avuçtan fazlası yenmemeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder