Tüm dünyada ve ülkemizde giderek artan obezite ve diyabet,
“insülin direnci” olarak adlandırılan metabolik sorunu da beraberinde
getiriyor. Vücuttaki yağ oranının artması insülin direncine, insülin direnci de
vücutta yağ oranı artışına ve obeziteye neden oluyor. İnsülin pankreasta
salgılanan ve kandaki glukoz seviyesini düzenleyen bir hormondur. Glukoz ise
besinlerden alınarak kana karışan basit bir şekerdir. Kandan hücreler
aracılığıyla alınıyor ve enerji olarak kullanılıyor. Kandaki glukoz seviyesinin
artması, pankreastaki bazı hücrelerin insülin salmasına neden oluyor. İnsülin,
kandaki glukozu çeşitli dokulara taşıyan ve kan şekerinin düşmesine neden olan
bir nevi aracı görevi görüyor. Ancak insülin direncinde hücreler, insüline
karşı duyarsızlık geliştiriyorlar.
İnsülin direnci kısaca, vücuttaki şekeri kontrol etmek
için salgılanan insülinin etkisini göstermesindeki zorluk olarak tanımlanabilmektedir.
Normal şartlarda vücut şekeri 1 ünite insülin ile kontrol altına
alabiliyorken insülin direnci olan hastalarda vücut 2-3 ünite insülin
salgılamak durumunda kalır. İnsülin direnci arttıkça, şeker
kontrolünü sağlamak için vücutta gereğinden fazla insülin salgısı meydana
gelmektedir. İnsülin direncini sıklıkla genetik yatkınlığı olan
bireylerde görülmekle beraber, son zamanlarda giderek kilo artışı olanlarda,
özellikle bel çevresinde yağlanma problemi yaşayanlarda, uyku düzeni bozuk veya
kalitesiz uyku uyuyanlarda, stresli bir hayata sahip olanlarda, gün içinde çok
hareketsiz olanlarda, hızlı ve düzensiz yemek yiyenlerde, sürekli rafine,
paketli ürün tüketenlerde görülme riski artmaktadır. İnsülin direncinin olduğu
durumlarda ise salgılanan insülin yeterli gelmiyor. Vücut 2-3 kat daha fazla
insülin salgılamak zorunda kalıyor. İnsülin direncini düzeltmek için oluş
mekanizmalarını tersine çevirmek gerekir. Bu amaçla öncelikle gluten, şeker ve
rafine gıdalardan uzak doğal bir beslenme yöntemine geçmek gerekir.
Probiyotik-prebiyotik takviyeleri, eksik vitamin minerallerin yerine konulması
gerekir. Bağırsak astarının onarılması için rektal ozon uygulaması, besin
duyarlılıklarının azaltılması ve şekersiz diyete uyumun sağlanabilmesi için biorezonans
tedavisi etkili bir tedavidir. Bağırsak hastalık hafızasının resetlenmesi,
kanlanmanın ve lenfatik drenajın sağlanması için de nöral terapi tedavi de
yer alabilir. Bunların yanı sıra yeterli su içilmeli ve yeterli egzersiz de
yapılmalıdır. İnsülin direncinin kırılabilmesinde düzenli egzersizin ve iyi bir
beslenme düzeninin önemi büyüktür. Kanda yüksek miktarda bulunan insülini daha
da yükseltmemek adına, kişinin besin tercihlerinde glisemik indeksi düşük,
protein, lif ve sağlıklı yağlardan zengin besinleri tercih etmesi tok kalma
süresinin uzaması ve kandaki insülini yükseltmemesi açısından doğru olacaktır.
Bu süreçte, kan şekerinde ani dalgalanmalara sebebiyet verebilecek, basit
şekerler, glisemik indeksi yüksek gıdalar ve paketli ürünler kesinlikle
tüketilmemelidir. Meyveler tavsiye edilen miktarlarda ve saatlerde
tüketilmelidir. Doğru pişirilen veya doğru servis edilen sebzeler ve
et-tavuk-balık gibi protein grubu besinler beslenme planına dahil edilmelidir.
Ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişler ve zeytinyağı gibi sağlıklı yağların ve
yoğurt-kefir gibi probiyotik içerikli süt ürünlerinin diyete eklenmesi
önerilmektedir. Probiyotik kullanımı, omg 3 takviyesi, Dvitamini takviyesi bu
süreçte en büyük destekçileriniz olacaktır.
Mora terapi ile insülin hormonu ile hücre yüzeyindeki
insülin reseptörlerinin etkileşiminin gerçekleştiği ortamın
temizlenmesi-detoksifikasyonu- gerçekleştirilmektedir. Bu sayede hücreler
insüline karşı daha duyarlı hale gelmekte ve insülinin kullanılabilirliği
artmaktadır. Bu konuda daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır ancak, Mora
Terapi ve doğru beslenme kombinasyonu ile genel sağlıkta gözle görülür
düzelmeler saptanmaktadır. Doğru beslenme için ise yapılabilecek Mora Terapi
kilo seansları ile yeni beslenme düzenine uyum kolaylaşarak, tedavi süreci
hızlanabilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder