Depresyon da
obezite de dünya çapında sıklıkla karşılaşılan ve her geçen gün yaygınlaşan sağlık
problemlerindendir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda, depresyonun obezite ya
da obezitenin depresyon riskini artırdığı gibi farklı sonuçlar bildirilmesine
karşın, çoğunlukla depresyon ve obezite arasında karşılıklı bir etkileşim
olduğu gösterilmiştir.
Obezite; tip
2 diyabet, hiperkolesterolemi, osteoartrit gibi kronikleşebilen hastalıklara zemin
hazırlar; hayat kalitesini düşürür, ayrıca ciddi sağlık problemlerine sebep
olabileceğinden ölüm oranını arttırmaktadır. Yapılan son çalışmalarda; obezite
ile birlikte major depresyon, bipolar bozukluk, panik bozukluk gibi psikiyatrik
hastalıkların da yaygınlaştığı gözlemlenmektedir. Bununla birlikte depresyonun
da obeziteye sebep olabileceğine dair araştırmalar bulunmaktadır.
Bu konuda
yapılmış bir araştırmanın sonuçlarına göre; aşırı obez bireylerde depresyon görülme
riski artarak; depresyon daha ağır geçirilmektedir. Yetişkinlerde önce obezite
arkasından depresyon gelişirken, çocuklarda ise önce depresyon ardından obezite
geliştiği bildirilmektedir. Özellikle obez kadınlarda depresyon görülme
sıklığında obez erkeklere oranla ciddi bir artış gözlemlenmektedir.
Obezite ve depresyon arasındaki ilişkinin tek bir
nedeni olmadığı, çok faktörlü bir yapıya sahip olduğu düşünülmektedir. Obez bireylerde en sık görülen sorunlar,
kendine güvende azalma, çekingenlik, sosyal yaşamdan soyutlanma, işsizlik,
evlilikle ilgili problemler, sıkıntı ve depresyondur. Bunlarla birlikte artan
motivasyon kaybı fiziksel aktivitede azalmaya ve sonuç olarak obezite
probleminde büyümeye yol açmakta, bir kısır döngü yaratmaktadır.
İnsanda
ruhsal durum ve yeme davranışı arasında bir etkileşim olduğu bilinmektedir.
Ruhsal durumla yemek seçimi, yeme miktarı ve yeme sıklığı arasında bir ilişki
mevcuttur. İnsanda yeme davranışının anksiyete, neşe, üzüntü, öfke, depresyon
gibi farklı duygulara göre değiştiği kabul edilmektedir. Yapılan çalışmalarda sıkıntı,
depresyon, yorgunluk sırasında yeme miktarında artma olduğunu bildirilmektedir.
Öfke, depresyon, sıkıntı, anksiyete ve yalnızlık gibi negatif duygular, yeme
bozuklukları ve yanlış besin tercihleri olarak kişiye geri dönmektedir.
Depresyon ve
obezite arasındaki ilişki konusunda yürütülen araştırmalarda, leptin hormonunun
salgılanmasında meydana gelebilecek düzensizliklerin de bu ilişkiyi
etkileyebileceği savunulmaktadır. Vücutta tokluk hissi sağlayan leptinin
antidepresan benzeri bir etkisinin de bulunduğu, düşük düzeydeki leptinin ise
depresif davranışlarla ilişkili olabileceği belirtilmiştir.
Bağırsaktaki
faydalı bakterilerin, duygu durum üzerinde de etkili olduğunu gösteren
çalışmalar her geçen gün artmaktadır. Probiyotiklerin, bağışıklık sisteminden
metabolizmaya kadar birçok yaşamsal faaliyeti etkilerken aynı zamanda beyindeki
mutluluk, endişe gibi duyguları kontrol eden merkezine de sinyaller yolladığı
savunulmaktadır. Aynı zamanda mutluluk hormonu dediğimiz seratonin salgısının
%95’i bağırsaklardaki yararlı bakteriler tarafından üretilmektedir.
Probiyotiklerle
ilgili yapılan bir araştırmada, depresyondan obeziteye birçok sağlık
probleminin bağırsaklar ve bağışıklık sistemi arasındaki iletişim problemi ile
ilgili olduğu belirtilmektedir. Kilo probleminizin, depresif hissetmenizin
sebebi bağırsaklarınıza gereken önemi göstermemeniz olabilir. Mora Terapi
yöntemi ile yapılan hemen hemen her tedavide bağırsak sağlığı ön planda
tutularak, kişinin bütünsel sağlığı amaçlanırken iyileştirmeye bağırsaklardan
başlanır. Kilo verme terapilerinde mutlaka probiyotik takviyeler önerilir ve
kişinin duygu durumunu desteklemek üzere tedavilerde mutlaka Bach Çiçekleri ve
Renk Terapilerine yer verilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder