18 Aralık 2022 Pazar

VÜCUT DİRENCİNİZİ ARTTIRMAK NEDEN ÖNEMLİDİR?

 


Vücut direncimiz doğrudan doğruya, bedenimizin ne kadar sağlıklı olduğunun, dışarıdan gelen bazı etkenlere karşı savunmasının ne kadar güçlü olduğunun göstergesidir. Dış etkenleri; virüsler ve bakteriler, hava değişimleri ile birlikte gelen hastalıklar kısacası bağışıklık sistemimizi etkileyen her türlü madde veya durumlar olarak adlandırabiliriz.

Özellikle kış mevsimi ile birlikte havaların soğuması, çeşitli mikrobik hastalıkların ( grip, soğuk algınlığı vs.) yaygınlaşması nedeniyle vücut direncinin yüksek olması önemlidir.

Bağışıklık sistemimizin ne derecede sağlam olduğu vücut direncimizle tamamen bağlantılıdır. Vücut direncimiz zayıfladığı takdirde kendimizi hem fiziksel hem de ruhsal olarak kötü hissetmemiz olasıdır.

Vücut direnci düşüklüğünün belirtileri nelerdir?

• Soğuk algınlığı gibi hastalıklara çabuk yakalanmak ve geç atlatmak

Vücut direncinin düşmesinin en belirgin özelliği hastalıklara yakalanma ve virüs kapma oranının artmasıdır. Özellikle kış aylarının gelmesiyle ve soğuk havaların etkisiyle beraber devamlı olarak tekrar eden soğuk algınlıkları yaşanabilmektedir. Çoğunlukla soğuk algınlığını atlatma süresi 7-10 gün arasıdır. Fakat eğer bu süre uzuyor ve kişi tam iyileşmeden tekrar hastalığa yakalanıyorsa bu durum bağışıklık sisteminin ve vücut direncinin hastalıklara karşı güçlü olmadığını gösterir. Bu sürekli tekrar eden soğuk algınlığı ve diğer hastalıklarda, bağışıklık sistemi daha çok mücadele ettiği için vücut direnci oldukça düşecektir.

• Çabuk ve sık yorulmak

Vücut direncimizin düştüğünün diğer bir göstergesi de enerji olarak yetersiz hissetmemizdir. Vücut direncimiz düştüğü takdirde normalden daha çabuk yorulur, günlük olarak yaptığınız faaliyetleri yapmaya güç bulamayabilirsiniz. Eğer çabuk ve sık yoruluyorsanız ayrıca enerji düşüklüğü de yaşıyorsanız vücut direnciniz düşmüş demektir.

• Yaraların geç iyileşmesi

Vücut direncinin düşük olduğu durumlarda bağışıklık hücreleri sayesinde gerçekleşen iyileşmeler de yavaşlamaktadır. Yaralarınızın normalde olduğundan daha geç iyileşmesi de vücut direncinizin düştüğünün bir belirtisidir.

Vücut direncinin zayıf olması hastalıklara daha çabuk yakalanmamıza sebep olacağından ve hayatımızda diğer eylemlerimizi etkileyeceğinden; bağışıklık sistemimizi ve vücut direncimizi yüksek tutmak önemlidir. Vücut direncimizi yüksek tutmak için yapmamız gereken temel şeyler şunlardır:

1. Dengeli ve sağlıklı beslenmek:

Sağlıklı bir bedenin temel anahtarı sağlıklı beslenmedir. Ve vücudumuzda işleyişin normal olması, bağışıklığımızın güçlü olması gibi durumlar doğrudan beslenmemizle alakalıdır. Sağlıklı ve dengeli beslenmeye özen göstermemiz gerekmektedir. Örneğin; hazır gıda tüketimi yerine içeriği temiz, işlenmemiş gıdaları tüketmek önemlidir. Sebze ve meyveler, doğal yağ kaynağı olan yemişler, probiyotik ve antioksidan içeren gıdalar beslenme düzenine mutlaka eklenmelidir. Vücut direncini arttıran besinler şunlardır:

Sarımsak, greyfurt, portakal, zencefil, kuşburnu, maydanoz, kivi, çilek, enginar, ıspanak, brokoli, bal kabağı, havuç, ceviz, fındık, badem, zeytinyağı gibi doğal yağlar ve özellikle E ve C vitamini içeren gıdalar...

2. Sigara ve alkol kullanmamak:

Sigara ve alkol gibi bağımlılık etkisi olan maddeler; özellikle de sigara içerisinde sağlığımıza zarar verecek nikotin, katran, çeşitli gazlar ve dumanlar barındırmaktadır. Sigara başlı başına öldürücü bir etkiye sahip olmakla birlikte ölümcül pek çok hastalığa da sebep olmaktadır. Aynı şekilde alkol de sağlığımıza zararlı olduğundan tüketilmemesi önemlidir. Sağlığımıza zarar verici etkisi olan her şey direkt olarak bağışıklık sistemimize ve vücut direncimize de zarar verecek ve bizi hastalıklara açık hale getirecektir.

3. Düzenli olarak egzersiz yapmak:

Sağlığımız için beslenme ne kadar önemli ise hareket de bir o kadar önemlidir. Fiziksel aktivite şartlar uygun olduğunca yapılmalıdır. En basit olarak yürüyüş yapmak bile sağlığımız için çok faydalıdır. Bunun yanı sıra açık havada yapılan koşu, bisiklet sürme gibi faaliyetler de hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımızı korumak ve beslemek için gereklidirler.

4. Kişisel hijyeni sağlamaya çalışmak:

Bağışıklık sistemimizi beslenmemize, sıvı tüketimimize ve hareketimize dikkat ederek ne kadar korumaya çalışsak da temizlik ve hijyen olmadığı takdirde hastalıklardan korunmak pek mümkün olmayacaktır bu sebeple de hijyen ve temizlik çok önemlidir. Kalabalık ortamlarda maske takmak, elleri sık sık yıkamak gibi hijyenimizi koruyacak şeyler yapmamız gereklidir.


PEMF TERAPİ CİHAZI İLE VÜCUT DİRENCİNİZİ ARTTIRIN

PEMF Terapisi, vücudunuzdaki her hücreyi yeniden şarj etmenin bir yoludur. Böylece hücreleriniz faydalı maddeleri içeri daha iyi alabilir, atıkları atabilir ve en iyi şekilde işlev görebilirler. Bu şekilde enerji düşüklüğü, kırgınlık gibi vücut direnci düşüklüğü belirtileri yaşanması engellenir.

Vücutta biriken toksinler hücrelerin geçiş yollarını tıkayarak hücreler arası enerji geçişine engel olur. PEMF cihazı ise hücreler arası geçiş yollarını temizler, vücudu zararlı toksinlerden arındırır ve vücuttaki verimliliği artırır. Verimlilik ile birlikte aynı zamanda vücutta direnci de artmaktadır. PEMF cihazı bu sayede hem performans artırımı sağlar hem de hafif şiddete hücreleri sarstığı için fizik tedavi, ağrı tedavileri ve spor yaralanmalarında iyileşme sağlar. PEMF cihazı kişiye bütüncül bir sağlık anlayışı sunmaktadır.


5 Aralık 2022 Pazartesi

MENOPOZUN RAHAT GEÇMESİNİ SAĞLAYAN 10 ÖNERİ

 


 Menopoz dönemi tüm kadınların yaşayacak olduğu tıpkı menstrual döngü gibi doğal bir süreçtir. Menopoz dönemini adet döngülerinin son bularak menstruasyon ve üreme faaliyetinin durması olarak tanımlayabiliriz. Menopoz sürecini iyi geçirmek için en önemli nokta pozitif olmak ve bu dönemin de keyfini çıkarmaktır. 

 Menopoz dönemi; kadınların genellikle 45-55 yaşları arasında, çeşitli faktörlere (beslenme, sigara-alkol kullanımı, genetik gibi) bağlı olarak da daha geç veya daha erken görülen bir dönemdir. Bu yaş aralığının daha da aşağılara indiği de görülmektedir.

 Genellikle 40 yaş öncesi ve 30’lu yaşlar prematür menopoz olarak tanımlanır. Menopozun bu kadar erken yaşlarda başlamasının sebebi çoğunlukla bir sebebe bağlanamaz. Sebebi açıklanamayan prematür menopoz oranı %60’dır. Yine de prematür menopoza sebep olabilen bazı etkenler de vardır. Bu nedenler: genetik hastalıklar ve faktörler, çeşitli enfeksiyonlar (tüberküloz, sıtma, kabakulak vb.), bazı otoimmün hastalıklar, sigara kullanımı, kilo problemleri vs.

Menopoz döneminin belirtileri şunlardır:

● Adet düzensizlikleri

● Ateş basması

● Aşırı terleme

● Üşüme

● Uyku problemleri

● Ani duygu değişimleri

● Depresif ruh hali

● Kilo değişimleri

● İştah artışı

● Yavaşlayan metabolizma

● Cilt kuruluğu

● Vajinal kuruluk

● Cinsel istekte azalma

Menopoz süreci kişinin hayatını etkileyecek çeşitli belirtileri olsa da, dikkat edilmesi gereken bazı uygulamalara uyulduğu takdirde sorunsuz ve kolay şekilde geçirilebilecektir.

Kadınlar için farklı ve çeşitli fiziksel ve ruhsal değişikliklere sebep olan menopoz sürecini rahat geçirmek için 10 öneri:

1-Menopoz döneminiz tıpkı menstrual döngü gibi doğal bir süreçtir ve bu süreci kabullenmeniz, kendinizle barışık olmanız sizi rahatlatacaktır. Vücudunuzda çeşitli değişimlerin olması normaldir. Her halinizle güzel olduğunuzu unutmayın!

2-Duygu-durum değişimleriniz, fiziksel değişimleriniz vs. sebebiyle istek ve ihtiyaçlarınızın farklılaşması normaldir. Bu yüzden destek talep etmekten çekinmeyin ve ailenizden, çevrenizden destek beklediğinizi onlarla paylaşınız. Yakın iletişimde olduğunuz kişilerin sizin sürecinizden haberdar olması, daha rahat hissetmenizi sağlayacaktır.

İhtiyaç duyduğunuz takdirde psikolojik yardım almaktan çekinmeyin. Menopoz dönemi hormonal pek çok değişime açık olunan bir dönemdir. Bu değişimlere bağlı olarak da ruhsal ve psikolojik değişimler de görülebilmektedir.

3-Menopoz süreci öncesi olması gerektiği gibi menopoz sürecinde de doktor kontrollerinizi aksatmayıp gerekli testleri yapmanız oldukça önemlidir. Özellikle de erken menopoz olarak kabul edilen 45 yaş öncesinde menopoz sürecine girdiyseniz doktora görünmeniz önemlidir. Erken menopoz bazen hiçbir sebebe bağlı olamazken; bazen de otoimmün hastalıklar, radyoterapi-kemoterapi, aşırı kilo/aşırı zayıflık, kürtaj ve hipotiroidizm sebebiyle de gerçekleşebilmektedir.

4- Menopoz dönemi öncesinde ve sonrasında uyku problemleri görülebilmektedir. Uykuya dalmada güçlük, kısa süren uykular ve çok erken uyanmak gibi problemler aynı zamanda menopoz belirtileridir. Bunlar gibi uyku problemleri için yapılabilecek bazı şeyler; rahat kıyafetler giymek, her gün aynı saatte yatmak, uyunacak ortamı havalandırmak ve serin bir ortamda uyumaktır.

5-Hem fiziksel hem ruhsal hem de zihinsel rahatlama adına mutlaka düzenli egzersiz, yoga veya meditasyon yapın. Bunlar sizi fiziki olarak da iyi hissettirecek aktivitelerdir. Ayrıca iyi zaman geçireceğiniz seramik, takı tasarım gibi el işçiliği hobiler ya da müzik aleti çalma gibi değişik hobiler edinmeniz de sizi pozitif etkileyecektir.

6-Sağlıklı ve dengeli beslenme yaşamımız boyunca çok önemlidir. Vücudumuzda pek çok değişimin olduğu menopoz sürecinde de sağlıklı ve dengeli beslenmeye özen göstermek gereklidir. Özellikle bol sıvı tüketimi önemlidir. Ve kafein tüketiminden ne kadar kaçınırsanız o kadar iyi olacaktır. Menopoz dönemi şikayetlerini gidermesi için östrojenik etkisi olan soya ürünleri ve kuru baklagilleri hekiminize danışarak tüketebilirsiniz.

Sağlıklı ve doğru beslenmenin için uzman bir hekimden destek alabilirsiniz.

7-Menopoz sürecini sağlıklı geçirmek için kan şekeri düzeyi oldukça önemlidir. Hormonal ve bedensel pek çok değişimle birlikte kan şekeri de menopoz sürecinden etkilenebileceği için bu süreçte tüketilen gıdalara dikkat etmek önemlidir. Kuru baklagiller, bulgur, arpa, çavdar ekmeği, sebzeler ve meyveler kan şekerinizin aşırı yükselmesini engelleyip dengede kalmasını sağlayacağı için tüketmeniz doğru olacaktır. Şeker, bal, reçel, pirinç, muz, üzüm, incir gibi şeker oranı fazla olan besinler ise kan şekerini yükselteceği için daha az ve kısıtlı tüketilmelidir.

8-Menopoz dönemiyle birlikte kadınlarda östrojen hormonu azalmakta ve kalp-damar hastalıkları görülme olasılığı artmaktadır. Bu sebeple sigara, alkol gibi zararlı maddelerden uzak durmanız önemlidir.

9-Menopoz döneminin şikayetlerinden olan sıcak basması ve terlemeyi tetikleyici ve arttırıcı etkisi olabilecek acı ve fazla baharatlı yiyecek tüketiminden kaçınmanız doğru olacaktır.

10- Menopoz döneminin rahat ve kolay geçmesi için Mora Terapi ile tanışın!

Mora Terapi ile duygu-durum değişimlerinizi ve bu değişimlerin psikolojinize etkilerini en aza indirgemeniz ve sorunsuz bir süreç geçirmeniz mümkündür.

Bach Çiçekler terapisi tamamen doğal homeopatik tedavidir. Bach çiçekleri terapisinde belli çiçeklerin elektromanyetik frekansları kullanılarak, kişinin vücudunda olumsuz duygu ve düşünceler sebebiyle oluşan olumsuz frekanslar uzaklaştırılır.

Mora Bach Çiçekleri terapisi ile mutsuzluk, öfke, sinir, endişe, korku, yalnızlık, yetersizlik gibi olumsuz duyu ve düşüncelerden doğal yolla kurtulabilirsiniz.


21 Kasım 2022 Pazartesi

TÜKENMİŞLİK SENDROMUNA YAKALANMAMAK İÇİN NELER YAPABİLİRSİNİZ?



Tükenmişlik Sendromu Nedir?

Tükenmişlik sendromu son birkaç yılda duymaya aşina olduğumuz bir duygu durumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Tükenmişlik sendromu tıbbi bir tanı olarak kabul edilmediği için, bir hastalık olarak tanımlamak da doğru değildir. Tükenmişlik sendromu için daha doğru olan tanım; uzmanlar tarafından kabul edildiği şekliyle, yoğun şekilde yaşanan stres durumudur diyebiliriz. Tükenmişlik sendromu, tedavi edilmediği sürece önemi artacak olan ve kişiye daha da fazla zarar verecek olan psikolojik bir sorundur. Kişinin hayatını doğrudan olumsuz etkileyen ve giderek yaygınlığı artan tükenmişlik sendromu nedir ve nasıl bir duygu durumudur açıklayalım:

Tükenmişlik sendromu; bireyin kendini mutsuz, yalnız, enerjisiz ve yetersiz hissetmesiyle birlikte hayatından keyif alamaması ve mutsuz olması sonucunu doğuran bir duygu durumudur. Ve tükenmişlik sendromu zaman içerisinde kendiliğinden geçemeyen bir duygu durumu olmadığı için, tedavi edilmezse etkileri artarak devam eder. Bu etkiler kişinin sağlığını doğrudan etkileyen depresyon, kalp hastalığı, diyabet gibi ciddi fiziksel ve psikolojik hastalıklardır.

Tükenmişlik sendromunun ortaya çıkmasının baş nedeninin stres, özellikle de iş stresi olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte tükenmişlik sendromu işsiz insanlarda, ev hanımlarında, emeklilerde, öğrencilerde kısacası tüm insanlarda görülebilme olasılığı olan bir duygu durum bozukluğudur. İş hayatının yoğun, zor, stresli olması kişiyi mutsuzluğa sürükleyecek önemli bir etkendir. İş hayatında duyulan mutsuzluk kişinin genel hayatına sirayet etmeyebilirken, kişiyi depresyona sürükleyecek tek bir neden bütün hayatını olumsuz etkileyebilmektedir.

Aynı şekilde hayatının çeşitli dönem ve durumlarında stresten kaçınmayan tüm insanlar, stresini yönetemediğinde ve uzman bir destek almadığında tükenmişlik sendromuna yakalanma ihtimaline sahiptirler.

Depresyon yaşayan birinin tükenmişlik sendromu da yaşama ihtimali yüksek olmakla birlikte, depresyon bir tetikleyici durumunda da olabilmektedir.

Tükenmişlik sendromunun daha çok iş hayatında problem yaşayan ve stresli insanlarda baş gösterebileceğini belirtmiştik. İş/çalışma hayatındaki sorunları biraz daha açacak olursak; mesleki deformasyon, iş yoğunluğu, baskı ortamı ve çeşitli müdahalelere maruz kalabilecek pozisyondaki kişilerde tükenmişlik sendromu görülme olasılığı yüksektir.


Tükenmişlik Sendromunun Belirtileri Nelerdir?

• Tükenmişlik sendromuna yakalanmış bireylerde en çok etkili olan özellik bitkinlik, yorgunluk ve bıkmışlık hissidir.

• Tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerin bunalma hissi ile birlikte içine kapanma, kalabalıktan, sosyalleşmekten kaçınma da görülmektedir. Sosyallikten kaçınmakla birlikte, aile üyeleri, arkadaşları ve çevresindeki diğer kişilerle iletişimini koparan bireyler; bu kişilere olan güven duygusunu da kaybetmeye meyilli olabilmektedirler.

• Tükenmişlik sendromuna yakalanan bireylerde sorumluluklarının ve kendisine gelen taleplerin onu daha çok kaçışa sevk etmesi üzerine, bu kişilerde yalnız kalma ve örneğin bir anda tek başına tatile çıkma gibi uzaklaşma çabaları görülmektedir.

• Tükenmişlik sendromuna yakalanan kişilerde, genel olarak mutsuz ve bitkin ruh halinin etkisi ve kaçış yöntemi olarak duygusal yeme, sigara-alkol-madde gibi bağımlılıklara yönelme görülmesi de olasıdır.


Tükenmişlik Sendromuna Yakalanmamak İçin Neler Yapılabilir?

• Öncelikli olarak tükenmişlik sendromu doğrudan strese dayanan bir sorun olduğu için, günlük yaşantımızda stresten olabildiğince uzak kalmak çok faydalı olacaktır. Eğer stres kaçınılmaz ise de bununla ilgili özel bir destek alınması durumunda stresin tükenmişlik sendromuna evrilmesi önlenebilecektir.

• Tükenmişlik sendromu ve daha farklı pek çok psikolojik sorunun başta gelen sebebi strestir. Strese sebep olabilecek birçok durum ve olayla günlük hayatımızda hepimiz karşılaşabilmekteyiz. Olabildiğince bu ortam ve durumlardan kaçınmak ile birlikte, kendimizi ve bizi mutlu eden şeyleri daha iyi tanıyarak hayatımızın içine adapte edebilirsek stresi yönetme ve stres ile başa çıkabilme adına da önemli bir adım atılacaktır.

• Vücudumuzda bir dengenin olması ve fiziksel-ruhsal-zihinsel anlamda sağlıklı olmamız yaşantımıza pek çok olumlu şey katmakla birlikte bizi daha mutu edecektir. Bu doğrultuda da sağlığımızı korumak için elimizden geleni yapmakla sorumluyuz. İlk olarak sağlıklı beslenme sonrasında düzenli bir uyku, bağımlılıklardan uzak bir yaşam, egzersiz ve sportif aktiviteler yapmak bizi önce fiziksel anlamda ve bununla bağlantılı olarak ruhsal ve zihinsel anlamda sorunlardan uzaklaştıracaktır.

Duygu-Durum Bozukluklarında Mora Bach Çiçekleri Terapisi

Kişinin tedaviye isteğinin oluşması ve durumunu kabullenmesi önemli bir adımdır. Bunun için de çevrenin bireyi doğru yönlendirmesi önem taşır. Bireyin duygularının ve endişelerinin var olduğunu doğrulamak önemlidir. Tükenmişlik sendromunun etkilerini hisseden ve bununla ilgili dertlerini anlatan bireye durumun farkındalığından uzak ve olumlayıcı ve sadece güven veren cümleler kullanmak, kişinin durumunu hafife almak doğru olmayacaktır. Bu durum tükenmişlik sendromu yaşayan kişide umutsuzluk ve değersizlik hissi yaratabilmektedir. Bunun yerine kişinin durumunu doğrulayıcı sözcüklerle destek vermek daha doğru olacaktır. Sonuç olarak da tükenmişlik sendromu yaşayan kişi, durumu kavrayarak doğru adımlar atacaktır.

Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi, kişinin zihnindeki tüm olumsuz duygu düşüncelerden kurtulmasına yardımcı olur. Bu duygular örneğin; mutsuzluk, ilgi eksikliği, çaresizlik, öfke, stres, nefret vb.dir.

Zihnin ve ruhun sağlıklı olmadığı bir durumda bütünsel sağlık düşünülemez. Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi de tam bu noktada daha sağlıklı, mutlu ve dingin bir zihin ve ruh için çalışır. Ayrıca Mora Terapi seanslarında kişiden olumsuz düşüncelerin uzaklaştırılmasının yanı sıra sağlıklı beslenmeye de yöneltme yapılır. Bu sayede kişi ruhen ve bedenen sağlığına kavuşur ve bütünsel olarak bir denge sağlanmış olur.


7 Kasım 2022 Pazartesi

Uyandığınızda Aç Karna Su İçmenin Faydaları!



Aç karna 1 bardak su içmek alyuvarları uyararak büyümesini sağlarken alyuvarların daha fazla oksijen taşımasını sağlar. Bu sayede enerji seviyesi artış gösterir. Sabahları aç su içmek midede doluluk sağladığı için yeme isteğini azaltır. Kilo verme konusunda da oldukça etkili olan sabahları su içmek bunu metabolizmayı hızlandırmasıyla gerçekleştirir. Aynı zamanda kalori yakımı işleminin vücutta daha hızlı bir şekilde gerçekleştirmesini sağlar.

Düzenli su içmek midedeki asit oranını düşürerek dengelediği için hazımsızlık ve mide ekşimesi gibi midede yaşanan sorunları en aza indirir. Ayrıca sabahları su içince mide asidinin yol açtığı mide yanmaları da zamanla azalarak ortadan kalkar. Aç karna bir bardak ılık su içmek kolon ve bağırsakta bulunan atıkları temizlemede kolaylık sağlar. Bu sayede bağırsaklar daha rahat çalışmaya başlar. Bağırsaklarda yaşanan hareketlilik kabızlığı önlemeye yardımcı olarak düzenli bir şekilde tuvalete çıkmayı sağlar. Mevsimsel olarak artış gösteren iltihaplanma gibi sağlık problemlerinin oluşmasını engeller.

Geceleri vücut hücreleri yenilemek ve kendisini yenilemek için çalışır. Sabah aç karna içilen 1 bardak su vücutta biriken toksinleri idrar yoluyla atmaya yarar. Su içildiğinde daha sık tuvalete çıkılır ve bu toksinler sıvı formda vücuttan atılır. Düzenli su içmeyle birlikte hayati önem taşıyan organların su ihtiyacı da tam olarak karşılanır. Bu sayede organlar sağlıklı bir şekilde çalışmaya devam eder. 

Yapılan bilimsel araştırmalara göre sabah aç karna yaklaşık iki bardak su içmenin cildin kan dolaşımını arttırarak tazelenmesine katkıda bulunur. Vücutta toksin birikmesi cilt üzerinde siyah nokta, sivilce gibi rahatsızlıklara neden olur. İçilen su toksinleri vücuttan atıp daha temiz ve parlak bir cilde sahip olunmasını sağlar. Aç karna su içildiğinde cilt daha gergin ve esnek bir hal alır. Su içmeye her gün düzenli bir şekilde devam edildiğinde ciltte gözle görülür bir şekilde canlanma yaşandığına şahit olabilirsiniz.

Günlük olarak yeterli miktarda su tüketmemek saç sağlığını olumsuz etkileyerek kırılma ve dökülmelere sebep olur. Ayrıca saçlar çok daha cansız ve güçsüz görünür. Aç karna bir bardak su tüketildiğinde su saçları içten besleyerek saçların daha parlak, canlı, sağlıklı ve kaliteli görünmesini sağlar. Bu en net şekilde saç dökülmesi ve kırılmalarının azalmasıyla fark edilir. 

Vücuttaki sıvı dengesini korumak için hayati bir öneme sahip olan su, bağışıklığı güçlendirir. Aç karna bir bardak su içmek vücudu hastalık ve enfeksiyonlara karşı korur. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi daha dinç hissettiğinizi fark ettirir. Düzenli su tüketildiğinde sabah saatlerinde gerçekleştirilen çalışmaların çok daha verimli olduğu gözlemlenir. 

Sabah aç karna su içmenin faydaları maddeler halinde şu şekilde sıralanabilir:

  • Daha enerjik hissederek güne başlamanızı sağlar.
  • Metabolizmanızın %24 daha hızlı çalışmasını sağlar.
  • Vücudun besinleri emilmesini kolaylaştırır. 
  • Sindirim problemlerini azaltır.
  • Sabah saatlerinde aktif olan uykulu halin geçmesini sağlar. 
  • Vücuttaki yorgunluğun atılarak daha enerji dolu hissetmenizi sağlar.
  • Vücudunuzdaki ödemin atılmasını sağlar.
  • İştahınızı keser.
  • Sağlıklı bir şekilde kilo vermenizi sağlar.
  • Gastirt kramplarını azaltır.
  • Mide asidini dengeler. 
  • Toksinleri arındırır.
  • Bağışıklığı güçlendirir. 
  • Hücreleri yeniler.
  • Organların genç kalmasını sağlar.
  • Mide yanmasını engeller.
  • Cildi tazeler.
  • İdrar yollarını temizler.
  • Kabızlığı önler. 
  • Sık sık yaşanan sistit ve idrar yolu iltihaplanması problemlerini azaltır.
  • Saç sağlığı olumlu yönde etkilenir ve saçlar daha sağlıklı olur.

Her sabah aç karna bir bardak su içmenin vücudumuza sağladığı yararları sıraladık. Eğer siz de bu faydalardan yararlanmak istiyorsanız sabahları uyanınca aç karna su içmeyi bir alışkanlık haline getirin ve sudan gelen sağlığa şahit olun!


Daha detaylı bilgi almak için uzman bir hekime başvurmanızı tavsiye eder sağlıklı günler dileriz... 

23 Ekim 2022 Pazar

BU KIŞI GRİP OLMADAN GEÇİRMEK İÇİN NELER YAPILMALI?

 


Kış aylarının gelmesiyle ve hava sıcaklığının da değişmesiyle birlikte hem mevsim geçişinde hem de kış mevsiminde; hava değişimleri birincil sebep olmakla beraber, gribal enfeksiyonlar, soğuk algınlığı, farenjit, menenjit, bronşit ve zatürre gibi yaygın ve bulaşıcı hastalıklar da görülmeye başlamaktadır. Özellikle çocuklar arasında dolaşan ve daha hızlı bulaşan bu hastalıklar; okul gibi kalabalık yerlerde bir döngü içine girerek uzun süre etkisi korumaktadır. Gribal, mikrobik hastalıkla sadece çocukları da değil yetişkin ve yaşlıları da oldukça etkilemektedir. Yine okul gibi iş yerleri, toplu taşıma vasıtaları mikrobun taşınması ve yayılması için oldukça uygun ortamlardır.  


KIŞI GRİP OLMADAN GEÇİRMEK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?

Grip Aşısı

Kışın en hızlı yayılan ve etkisi en uzun süren hastalık griptir. Gripten korunmanın birçok yolu vardır. Hasta olan kişileri bulunduğu ortama girmemek, kalabalık ortamlarda maske kullanmak ve en önemlisi de sağlıklı ve dengeli beslenerek bağışıklığımızı güçlü tutmak bu yollardan bazılarıdır. Bununla birlikte kışı gribe yakalanmadan geçirmek için yapabileceğimiz en etkili şey grip aşısı olmak olacaktır. Uzman hekimler tarafından sıkça tavsiye edilen grip aşısı; Dünya Sağlık Örgütü tarafından devamlı olarak içeriği değiştirilen bir aşıdır. Bunun sebebi de gribin enfeksiyonunun yayıldıkça varyant değiştirmesi ve farklı mikropları taşımasıdır. Grip aşısı 7-10 gün içerisinde vücudumuzda antikor üretmeye ve çeşitli mikroplara karşı kalkan oluşturmaya başlar. Bağışıklığın güç kazanması için grip aşısının tam kış gelmeden sonbahar aylarında kış hazırlık olarak yaptırılması tavsiye edilmektedir. 

Grip aşısı yaptırma düşüncesi olan kişilerin mutlaka bir uzman hekim onayı alması önemlidir.


Bağışıklığımızı Güçlendirmek

Hastalıklara yakalanmamız doğrudan bağışıklığımızın gücü ile ilgilidir. Vücudumuz dış etkenlere kadar ne kadar güçlü ve kapalı olursa; yani bağışıklığımız ne kadar güçlü olursa hastalıklara yakalanma riskimiz de aynı oranda düşük olacaktır. Bağışıklığımızın güçlü olması için birincil faktör beslenmedir. Sağlıklı ve dengeli beslenmek her daim çok önemlidir. Özellikle vitamin ve mineral deposu mevsim meyve ve sebzelerini tüketmek herkes için şarttır. Bununla beraber bağışıklığımız için son derece önemli olan antioksidan ve prebiyotikler ve probiyotikler her yaş grubunun yeterli miktarda tüketmesi gereken besin gruplarıdır.

Beslenme ile birlikte yeterli sıvı tüketimi de oldukça önemlidir. Vücudumuzun yeterli su ihtiyacını karşılamamız ve su yerine farklı içecekler tüketerek sıvı ihtiyacımızı onlardan karşılamaya çalışmamamız doğru olacaktır. 


Hijyen 

Gribin en kolay bulaşan hastalık olduğunu ve mikrop taşıdığını belirtmiştik. Bu sebeple kişisel hijyenimiz dikkat etmemiz gereken bir husustur. Kalabalık ortamlardan kendimizi mümkün olduğunca muhafaza etmemiz önemlidir. Bununla birlikte gribe yakalanmamak için havlu, bardak, kıyafet gibi şahsi eşyaların paylaşılmaması ve steril kullanılması oldukça önemlidir. Ve ellerimizi sık sık yıkamak ihmal etmeyeceğimiz kadar önemli bir konudur. Ellerimizi yıkayamayacağımız ortamlarda ise hijyenik mendil ve kolonya bulundurmamız ve kullanmamız gereklidir.


MORA TERAPİ İLE BAĞIŞIKLIK GÜÇLENDİRME

Hastalıklara karşı savunma sistemiyle donatılan insan vücudu, kendi kendini iyileştirme gücüne sahiptir. Hastalığa yol açabilecek maddeler tarafından uyarılan vücutta bağışıklık sistemi devreye girer ve yabancı bir mikroorganizmayla karşılaştığında belirli hücreler bu maddelerden kurtulmak için mücadele etmeye başlar.

Mora Terapi seanslarında bağırsak sağlığı her zaman ön planda tutulur ve terapilerde her zaman bağırsaklardan başlanmaktadır. Sağlıklı bağırsaklar güçlü bağışıklık sistemini de beraberinde getirmektedir. Aynı zamanda bağımlılık terapileri ile sigara alkol gibi bağışıklık sisteminizi olumsuz etkileyen bağımlılıklarınızdan kurtularak bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz.

Detaylı bilgi için uzman hekime danışmanızı tavsiye ederiz.



10 Ekim 2022 Pazartesi

SAĞLIKLI DUYGULAR NELERDİR?



 Hayatımız boyunca çeşitli şekillerde gelişen, var olan ve eylemlerimize, düşüncelerimize göre şekillenerek değişen duygularımız vardır.

Temel olarak yaşadığımız korku, sevinç, üzüntü, öfke, güven, kaygı, şaşkınlık gibi duygular kişinin tamamen zihninde ve bilinçaltında var olurlar ve tetikleyici bir durum ile ortaya çıkarlar.

Duygular doğuştan gelmez ve kontrol edilemezler. Her duygu tecrübe edilerek öğrenilir.

Duyguların kontrolü tamamen akıldadır diyemeyiz. Kişi zamanla duygularının farkına vararak onları kodlayıp isimlendirir. Ve duygularımız sağlıklı ve sağlıksız olarak da ayrılır.


Sevgi/Neşe/Mutluluk

Mutluluk önce sevmek ile başlar. Bir insanı sevmek, bir hayvanı, bir olayı, bir durumu; canlı cansız herhangi bir şeyi sevebilmek bizlerin en önemli özelliklerindendir. Sevgi beraberinde mutluluğu ve sevinci de getirir. Neşe ve mutluluk hem bireyin kendisine hem de çevresine iyi hissettiren özel ve sağlıklı bir duygudur.


Güvenmek

Güven duygusu sevgi, dostluk ve öfke gibi diğer duygularla da doğrudan temas halinde olan bir duygudur. Birine güvenmek de birinin güvenine sahip olmak da kişinin kendini daha konforlu bir ortamda ve daha güvende hissetmesini sağlar. Güven duygusu beraberinde başka olumlu duyguları da getiren sağlıklı bir duygudur.


Mücadele

Her insan dünyaya geldiği andan itibaren önce bağımlı daha sonra da bağımsız olarak bir amaç, hedef için mücadele eder. Mücadele gücü herkesin sahip olması gereken bir erdemdir ve hayatta kalmak için de gerekli olan sağlıklı duygulardan biridir.


İrade

İrade de yine sağlıklı duygulardan biridir. İrade; kişinin nefsine hakim olmasında, hedeflerine ulaşmasında olmazsa olmaz bir özelliktir. Mücadelenin hem sebebi hem de sonucu konumunda olan irade; kararlılığın da temelinde bulunan bir duygudur. Sonucunda mutlak başarı ve mutluluğa götürür.


Sağlıklı duygular her zaman olumlu duygular olmayabilir. Duruma ve gerekliliğe göre üzgün hissetmek de sağlıklı bir duygu olabilmektedir.

Bunu şu şekilde de tanımlamak mümkündür: Yaşanması gereken duygular eğer o süreçte bastırılırsa bu defa kesinlikle sağlıksız bir duygu olarak ilerleyen zamanlarda ortaya çıkması olasıdır. Eğer yaşanması gerektiğinde bastırılmayarak akışa uygun şekilde yaşanırsa olumsuz sağlıklı duygular da geçici olacaktır.

Sağlıklı/olumlu duygular, sağlıksız duygulara göre bireyi daha çok akıcı düşünmeye yönlendirir ve doğru eylemin sonucunda ortaya çıkar. Sağlıklı duygular yararlı ve akılcı sonuçlar da doğururlar. Tabi ki sağlıklı duyguların gelişebilmesi ve yaşanması için uygun koşulların sağlanması da gereklidir. Bu koşulların oluşması yaşadığımız çevreye, aile ve arkadaş ortamımıza doğrudan bağlı olmakla birlikte, kendimizi olumlamamız ve duygusal olarak yönlendirmemiz de önemlidir.


DUYGU DURUM BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİNDE MORA BACH ÇİÇEKLERİ TERAPİSİ

  Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi, kişinin zihnindeki tüm olumsuz duygu düşüncelerden kurtulmasına yardımcı olur. Bu duygular örneğin; mutsuzluk, ilgi eksikliği, çaresizlik, öfke, nefret vb.dir.

Zihnin ve ruhun sağlıklı olmadığı bir durumda bütünsel sağlık düşünülemez. Mora Terapi Bach Çiçekleri Terapisi de tam bu noktada daha sağlıklı, mutlu ve dingin bir zihin ve ruh için çalışır. Ayrıca Mora Terapi seanslarında kişiden olumsuz düşüncelerin uzaklaştırılmasının yanı sıra sağlıklı beslenmeye de yöneltme yapılır. Bu sayede kişi ruhen ve bedenen sağlığına kavuşur ve bütünsel olarak bir denge sağlanmış olur.


26 Eylül 2022 Pazartesi

BİTKİ STEROLÜNÜN SAĞLIĞIMIZA ETKİLERİ NELERDİR?

 



Bitki sterolleri ya da bitkisel steroller nedir?

Bitki sterolü (Bitkisel steroller);  badem, elma, incir, fındık, ceviz gibi yağlı tohumlar, tahıllar, soya yağı, mısırözü yağı, zeytinyağı gibi bitkisel yağlar, kuru baklagiller, meyve ve sebzelerde bulunur. 

Bitki sterolleri sağlığımıza olumlu etkileri olabilecek fonksiyonel bir besin grubudur. Bitki sterolleri neredeyse tüm bitkilerde bulunur.

Ve yaklaşık 200‘den fazla bitki sterolü çeşidi bulunmaktadır.

 Bitki sterolleri yapı olarak kolesterole benzemektedir fakat kolesterolün rakibidir.

 Bitki sterolleri; vücut tarafından emilebilmesi için çözülebilir yapıda olması gereken kolesterolün emilimini azaltır. 


BİTKİ STEROLÜNÜN SAĞLIĞIMIZA ETKİLERİ NELERDİR?

Bitki sterollerinin düzenli kullanımda total ve kötü huylu kolesterolü düşürmeye yardımcı olduğu bilinmektedir.  Bir ilaç olmamakla beraber; kolesterol seviyesi yüksek olan kişilerde, tek başına bitkisel sterol kullanılarak kötü kolesterolün %14 oranında düştüğü tespit edilmiştir. Bitki sterolleri fazla kolesterolü dışkı yoluyla vücuttan atmaktadır. Kolesterol, hayvanların vücut dokularındaki hücre zarlarında bulunan ve kan plazmasında taşınan bir sterol, yani bir steroid ve alkol birleşimidir. Daha düşük miktarlarda bitkilerde de bulunur. Bitki sterolleri kolesterol gibi vücudumuzda sentezlenemezler fakat bitkisel ve hayvansal gıdalardan karşılanabilirler.


Kolesterolün yükselmemesi ve dengede kalması için neler yapılabilir?


Günümüzde pek çok sağlık sorunun birincil sebebi haline gelen sağlıksız ve dengesiz beslenme ve beraberinde hareketsiz bir yaşam kolesterol değerinin bozulmasına da sebebiyet vermektedir.

Kolesterol seviyesinin dengede tutmak için şunlara dikkat edilmelidir;

Doymuş yağ içerikli hazır ve paketli gıdaların tüketiminden kaçınılmalı ve mümkün oldukça bitkisel yağlar tüketilmelidir.


Çok yağlı hayvansal gıdalar(kırmızı et, et ve tavuk derileri, yağlı süt, peynir ve tereyağları) tüketilmemelidir.


Beyaz et ve deniz mahsulleri tüketimine ağırlık verilmeli, ölçülü şekilde tüketilmelidir. Örneğin; karides gibi kabuklu deniz ürünleri, beyin, böbrek...


Kolesterol yüksekliğinin önemli sebeplerinden biri de yüksek oranda tuz kullanımıdır. Bu nedenle yemekleri az tuzlu, tuzsuza yakın tüketmek önemlidir.


Öğün atlamamak gerektiğini her zaman vurgulamakla birlikte, yüksek kolesterolü olan kişilerin bu konuya da dikkat etmek zorunda olduğunu belirtmeliyiz.


Tatlı yeme isteği duyulduğunda kuru meyveleri tercih etmek kolesterol seviyesinin dengede kalması için önemlidir.


Yüksek ısıda ve fazlaca pişirilmiş gıdalarda vitamin, mineral ve antioksidan değeri düşmektedir. Besinlerden yeterince fayda almak için pişirme derecesine ve süresine dikkat edilmelidir.


Bitkisel sterollerin çocuklarda ve hamilelerde güvenliği konusunda yeterince bilgi bulunmamaktadır. Bu yüzden çocuklarda, hamilelerde ve emziren annelerde doktora danışmadan kullanılması önerilmemektedir. Aynı durum herkes için geçerli olmakla birlikte mutlaka uzman bir hekime danışmanızı tavsiye etmekteyiz.



12 Eylül 2022 Pazartesi

DİYABETTE ETKİLİ BESLENME NASILDIR?

 


DİYABET NEDİR VE NEDEN OLUR?

Diyabet ya da diğer adıyla şeker hastalığı insülin hormonunun işlevsel olarak azlığının sebep olduğu bir hastalıktır.

Diyabetin bir diğer önemli sebebi de pankreasın işlev bozukluğu olabilmektedir.
Hücrelerimizin sağlıklı şekilde çalışması için şeker doğru şekilde alınıp, yakıt olarak kullanılmalıdır. Hücrelerin glikozu gerektiği gibi kullanamadığı ve böbreklerde biriktirip idrarla atması da diyabetin nedenlerindendir.

Temelde 2 tür diyabet vardır. Tip 1 ve Tip 2 diyabet. Tip 1 diyabetin nedeni yüksek oranda genetik faktörler olmakla beraber; insülin hormonu üreten pankreasın işlevsel bozuklukları ve pankreasta meydana gelen aksaklıklar da Tip 1 diyabete sebep olmaktadır. Tip 2 diyabet ise daha çok aşağıda belirteceğimiz sebeplerden ortaya çıkmaktadır.

Günümüzde oldukça yaygın ve komplikasyonları olan bir hastalık olan diyabet; genç, yaşlı herkesi etkilemektedir. Diyabetin temel sebepleri şunlardır:

• Aşırı kilo (obezite)
• Hareketsiz yaşam
• Genetik aktarım (ebeveynlerde diyabet öyküsünün olması)
• Stres
• Yüksek kilolu çocuk dünyaya getirme
• İleri yaş

İlerlediği veya geç fark edildiği takdirde tehlikesi de artan diyabet hastalığı pek çok komplikasyon ve farklı hastalığa sebebiyet verebilmektedir. Şeker hastalığının yaygın belirtileri ise şunlardır:
• Hızlı ve istemsiz kilo kaybı
• Bacaklarda uyuşma, karıncalanma gibi rahatsızlık hissi
• Yaraların normalden daha geç iyileşmesi
• Bulanık görme
• Ciltte kuruluk ve kaşıntı
• Halsizlik ve yorgunluk
• Normalden daha fazla su tüketme ve sık idrara çıkma

Diyabet teşhisi iki temel test ile konulur. Bunlardan biri açlık kan şeker ölçümü ve diğeri şeker yüklemesi testidir.
Diyabet hastalarının en çok dikkat etmesi gereken konu beslenmedir.

Peki diyabet hastaları beslenmede nelere dikkat etmelidirler, diyabette etkili beslenme nasıldır?

Öncelikle her besinin fazla tüketimi zararlıdır ve olumsuz sonuçlar doğurur. Diyabette de önemli konuların başında zararlı yiyeceklerin tüketiminden ve şeker, yağ oranı yüksek besinlerin aşırı tüketiminden kaçınmak gelir.
Diyabet hastaları;

• Trans yağ içerikli margarin, tereyağı vb. gıdaların tüketiminden mümkün olduğunca kaçınmalı ve doğal yağlar tüketmeye özen göstermelidirler. Ve bunlarda da aşırıya kaçmamalıdırlar. Ve fazla yağlı süt, peynir gibi gıdalar da beslenme düzeninden çıkarılmalıdır.

• Fazla tüketimi kolesterole sebep olabilecek kırmızı et, kabuklu deniz ürünleri vb. Yağlı gıdaların tüketimi kısıtlanmalıdır.

• Aynı şekilde doğal tuz olmadığı sürece rafine tuz tüketimi mümkün olduğunca azaltılmalı ve aşırı tuz içerikli paketlenmiş, konserve gibi hazır gıdaların tüketiminden kaçınmalıdırlar.

• Doğal olarak şeker içeren meyvelerin tüketiminde bir kısıtlamaya gitmekle beraber; meyve suyu, kutu içecekler gibi ayrıca şeker eklenmiş içeceklerden de uzak durulmalıdır. Aynı şekilde doğrudan şeker içeren reçel, marmelat gibi yiyecekler de kontrollü tüketilmelidir.

• Diyabet hastalarının hem kan şekerini dengede tutmak için hem de uzun süre tokluk için tahıl ağırlıklı beslenmesi doğru olacaktır.

• Herkes için olduğu gibi, diyabet hastalarında da öğün atlamamak çok önemlidir. Uzun süreli açlık kan şekerinde düşüklüğe de neden olabileceğinden sık sık ve az az yemek önemlidir.

MORA TERAPİ İLE İNSÜLİN TEDAVİSİ

Mora terapiyle insülin hormonu ile hücre yüzeyindeki insülin reseptörlerinin etkileşiminin gerçekleştiği ortamın temizlenmesi-detoksifikasyonu gerçekleştirilmektedir. Bu sayede hücreler insüline karşı daha duyarlı hale gelmekte ve insülinin kullanılabilirliği artmaktadır. Bu konuda daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır ancak, Mora Terapi ve doğru beslenme kombinasyonu ile gerek metabolik belirteçlerde önemli düzelmeler gerekse de sübjektif iyilik hali belirgin şekilde artmaktadır. Doğru beslenme için ise yapılabilecek Mora Terapi kilo seansları ile yeni beslenme düzenine uyum kolaylaşarak, tedavi süreci hızlanabilmektedir.



En sağlıklı yöntem ve beslenme şekli için doktorunuza danışmanız oldukça önemlidir. 

29 Ağustos 2022 Pazartesi

Çok iştahlıyım ve iştahıma engel olamıyorum diyorsanız bu yazıyı mutlaka okumalısınız...


 Düzenli ve dengeli bir beslenme ve yaşam şekli olmayan ve sağlıklı gıdalar yerine çoğunlukla sağlıksız, işlenmiş gıdalar tüketen ve bu gıdaları tüketmekle birlikte doyum hissi yaşayamayan, her zaman iştahı açık olan ve aç olmasa bile sürekli bir şeyler yemek istiyorum, iştahım hep açık diyenler bu yazı tam size göre...
 
Bu iştah kontrolü probleminin sebebi yeme bağımlılığı olabileceği gibi kişinin hayatını olumsuz etkileyebilecek ve yaşam kalitesini düşürecek şekilde gündelik hayatını etkileyen olumsuz  durumlar da yaşatabilmektedir.


YEME BAĞIMLILIĞI NEDİR VE BELİRTİLERİ NELERDİR?

Yeme bağımlılığı kişinin önlenemez şekilde özellikle çikolata, şeker, yağ ve karbonhidrat ağırlıklı gıdaları tüketme isteğinin olması ve bu isteğin temelde duygusal bir nedeni bağlanması durumuna verilen isimdir.
Yeme bağımlılığı olan kişiler kendilerinde iştah kontrolü sağlayamazlar ve iştahları hep açıktır.

Spesifik olarak tanı ve teşhis kolaylaştıracak belirtilere sahip olan yeme bağımlılığının belirtileri nelerdir inceleyelim:

• Yeme bağımlılığının en önemli belirtisi yeme isteğinin devamlı olması ve önlenememesidir.

• Yeme isteğinin devamlı olması ile birlikte yeme bağımlılığı olan kişiler yemeği; yaşamsal bir ihtiyaç olduğu için değil duygusal haz almak için tüketirler.

• Yeme bağımlılığın yine önemli bir belirtisi de çok hızlı yemek yeme ve gereğinden fazlasını yemedir. Kişi tam olarak doyuma ulaştığını hissedemez. Ve yeme sıklığını, zamanını da kontrol edemez.

• Yeme bağımlılığı olan kişilerin çoğunluğunda bağımlılığını fark etme görülür fakat buna rağmen yeme bağımlılığını ve bununla birlikte gelişen problemleri engelleyemeyip sürdürme görülmektedir.

• Yeme bağımlılarında sürekli olarak ve engellenemeyen yeme isteği olmasıyla beraber, bu durum devamlılığını sürdürdüğü için kişide bir süreden sonra yemek yedikten sonra oluşan pişmanlık, suçluluk, vicdan azabı ve üzüntü gibi duygular gelişmeye başlar.

• Yeme bağımlısı olan kişiler bu düzensiz yeme durumunu durduramadıklarında, sonlandıramadıklarında kendilerini yalnız hissetmemek için ve normalleştirme amacıyla çevresindekileri de kendi durumlarına dahil etmeye çalışırlar.

• Yeme bağımlılığında sık görülen ve teşhis için de önemli olan bir başka belirti de kalorisi düşük ve daha sağlıklı gıdalar tüketildiğinde tatmin olmama ve mutsuz olmadır ve yeme bağımlısı kişinin tüketmek istediği gıdaya ulaşamaması halinde başka bir şey yemek yerine mutlaka daha sağlıksız olan kendi istediği gıdayı hazırlaması ya da başka bir şekilde ona ulaşmaya çalışmasıdır.

Bu tür bir yeme bağımlılığı ya da yeme bozukluğunun haricinde vücudumuzda eksik olan vitaminler, elementler vb. de aşırı yeme isteği oluşturabilmektedir. 


İştah kontrolünün sağlanabilmesi için neler yapılabilir?

Dengeli beslenmek önemli olduğu kadar su içmek de önemlidir. Profesyonel bir tedvinin yanı sıra iştah kontrolü sağlayamayan kişilerin bol su içmesi faydalı olacaktır.

Hareketsiz bir yaşam düşünülenin aksine iştahı artırmakta olduğundan bolca hareket etmek ve imkanlar dahilinde egzersiz yapmak iştah azaltmaya yardımcı olacaktır.

Sağlıklı beslenmenin ön koşulu olarak öğün atlamamak çok önemlidir. Öğün atlamamakla beraber sık sık ara öğün yaparak ve mutlaka her öğünde sağlıklı gıdalar tüketmek doğru olacaktır.



MORA TERAPİ İLE İŞTAH KONTROLÜ VE YEME BAĞIMLILIĞI TEDAVİSİ

Sebebi ne olursa olsun Mora Terapi seanslarıyla diyet yapıyor hissi yaşamadan yeme isteğiniz azalabilmektedir. 
Tamamlayıcı tıbbın önde gelen uygulayıcılarından Mora Terapi cihazları; ekmek, makarna, hamur işleri, tatlılar gibi karbonhidrat içeren besinler ile tuz, kahve, çay ve alkol gibi metabolizmaya zarar veren gıdaları yeme isteğinizi ortadan kaldırıyor.
Mora Terapi cihazları, elektromanyetik frekanslar yardımıyla kişinin metabolizmasındaki rafineri karbonhidrat bağımlılığını silerek, yeme isteğini ve insülin direncini azaltıyor. Bu sayede yeme bağımlılığı olan kişi engelleyemediği ve durduramadığı sağlıksız ve dengesiz yeme isteğinden kurtulmuş olacaktır. Ve bu tedavi sayesinde sağlıklı beslenmeye de yönelmiş olacaklardır.






22 Ağustos 2022 Pazartesi

SAĞLIKLI ATIŞTIRMALIK SEÇİMİ NASIL OLMALIDIR?

 


 Sağlıklı yaşamın anahtarı olan sağlıklı beslenme; hepimizin dikkat etmesi gereken ve hayatımızı daha güzel geçirmemizi sağlayacak önemli bir adımdır. Sağlıklı beslenme çok gerekli olduğu gibi uygulanmadığı takdirde çeşitli sağlık problemlerine sebebiyet verebilmektedir.

Sağlığımızı korumak için sağlıklı beslenmeye özen göstererek öğün atlamamaya çalışıyor olsak da; tüketilen ara öğün ve sağlıklı atıştırmalıkların sandığımız kadar sağlıklı olmaması ve yanlış sağlıklı atıştırmalıkları seçmemiz de olasıdır. Yapılan araştırmalar sağlıklı ve düzenli beslenenlerin ve beslenmeyenlerin en çok kalori alımının geçiştirici olarak tüketilen atıştırmalıklar yoluyla olduğunu belirtmiştir. Özellikle kilo verme çabasında olan kişileri sık yaptığı bir hata da; günün uzun saatlerinde ya da gün boyu aç kalarak sadece ara öğün tüketmek ve herhangi başka bir yemek yemediği için de ara öğününü sağlıksız atıştırmalıklardan yana kullanmaktır.


Sağlıklı atıştırmalık seçimi nasıl olmalıdır sorusunun cevabını ise şöyle verebiliriz:

• Uzmanlara göre atıştırmalık tercihi sağlıksız beslenme alışkanlığından uzak, sağlıklı atıştırmalıklardan yana olmalıdır.

• Atıştırmalık seçerken de tıpkı diğer öğünlerde olması gerektiği gibi vücudumuzun ihtiyaçlarını ve intoleranslarını bilerek ona göre seçimler yapmalıyız.

• Sağlıklı atıştırmalık seçerken dikkat edilmesi gereken bir husus da bu atıştırmalıkların anlık kan şekerini yükseltmeyecek tatlı gıdalar olmamasıdır.

• Atıştırmalık olarak çoğunluk tarafından tercih edilen paketli hazır işlenmiş gıdalar sağlıklı atıştırmalık değildirler. Bunlar yerine işlenmemiş sağlıklı gıdalar tüketilmelidir.

• Atıştırmalıkların sağlıklı olmasındaki diğer bir koşul da uzun süreli tokluk hissi verecek şekilde besin değerine sahip olmasıdır.

• Tokluk hissi ile birlikte sağlıklı atıştırmalık; diğer öğünlerle birlikte vücudumuzun direncine ve sağlığına destek olmalıdır. Bu bağlamda atıştırmalık tercihlerimiz mineral ve vitamin gibi değerler açısından zengin olmalıdır.

• Öğünler arasında tüketilen atıştırmalıklar; besleyici olma özelliğinin yanında enerji verici olmalıdırlar.

• Sağlıklı atıştırmalık seçerken dikkat edilmesi gereken diğer kriterler ise şunlardır:

• Antioksidan özellikte olması

• Lifli olması

• Sindirimi kolay olması

• Prebiyotik olması

• Detoks etkisi yaratabilecek gıdalar olması

• Katkısız ve koruyucusuz olması

Tüm bu saydığımız özelliklere sahip olsa da her gıdada olduğu gibi sağlıklı atıştırmalıkların da fazla tüketilmesi olumsuz sonuçlar doğurabileceğinden dengeli tüketmek önemlidir.


 SAĞLIKLI ATIŞTIRMALIK ÖNERİLERİ

YULAF VE YOĞURT

Lif açısından oldukça zengin olan ve besleyiciliği de yüksek bir gıda olan yulaf; zayıflamak isteyen ve istemeyen pek çok kişinin ara öğününde tükettiği sağlıklı bir atıştırmalıktır. Yulafı birlikte tüketebileceğiniz süt ve süt ürünleri ile birlikte sağlıklı bir ara öğün geçirebilirsiniz. Aynı zamanda yulaf ezmesini tatlı isteğini bastırmak için meyvelerle de tüketebilirsiniz.

BİTTER ÇİKOLATA

Çikolata; toplumda zararlı olarak bilinse de doğru şekilde seçilirse faydası da olan bir besindir. Bitter çikolatanın magnezyum değeri ve doyuruculuğu yüksek olduğundan sağlıklı atıştırmalık olarak tüketilebilmektedir. Ara öğünde birkaç dilim bitter çikolata ile yine pek çok faydası olan yeşil çay tüketmek faydalı olacaktır.

KURUYEMİŞLER

Sağlıklı atıştırmalık olarak tercih edilebilecek aperatiflerin başında kuruyemişler gelmektedir. Hem omega-3 gibi doğal sağlıklı yağlar içermesiyle hem de metabolizma hızlandırma gibi etkisi olması nedeniyle ceviz, fındık, fıstık, kaju vb. yemişler sağlıklı atıştırmalık olarak tüketilebilir.

MEYVELER VE MEYVE SHAKELERİ

Doğal olarak şeker içeren ve bu yüzden dengeli tüketemeye özen gösterilmesi gereken meyveler; sağlıklı atıştırmalık olarak tüketilebilecek besin gruplarıdır. Mevsimine uygun olarak tercih edildiği takdirde vitamin ve mineral açısından da oldukça sağlıklı olan meyveler, süt veya yoğurtla karıştırılıp sıvı halde de tüketilebilmektedir.

Diğer her şeyde olması gerektiği gibi sağlıklı atıştırmalık seçiminde de mutlaka bir uzman hekime danışmanızı öneririz.


25 Temmuz 2022 Pazartesi

BAĞIRSAK SORUNLARINIZIN NEDENİ DUYGULARINIZ OLABİLİR...



Bağırsaklarımız vücut sağlığımız için oldukça önemli olan ve beynimizle daima etkileşimde kalan, batı tıbbında Alman bilim insanı Prof. Horst Ferdinand Herget tarafından ikinci beyin olarak tanımlanan organımızdır.

Vücuttaki sistemlerde beyin; bağırsak ve mide üzerinde doğrudan etkilidir. Yaşadığımız duygular midemizi ve sindirim sistemimizi etkilediği gibi, mide ve bağırsağımız da beyne sinyaller yollayabilmekte ve duygu durumlarını etkileyebilmektedir. Halk arasında da söylenen ‘Midemde kelebekler uçuyor!’ gibi sözler mide bağırsak beyin bağlantısının ispatı durumundadır.

Genellikle depresyon, stres, kaygı gibi duygu durum bozukluklarının sebebi bağırsakta meydana gelen bir sorun veya işleyiş bozukluğu olabilmektedir.

Duygusal beyin olarak adlandırılan bağırsaklarımız ile beyin arasında nasıl bir bağlantı olduğundan bahsedelim:

Bağırsak duvarında omurilikten daha fazla sinir hücresi vardır. Ve sindirim sisteminde 100 milyondan fazla nöron bulunur.

Bağırsaklardan beyne giden sinir yoğunluğunun beyinden bağırsağa giden yoğunluktan daha fazla olduğu bilinmektedir.

Duygusal bağlantı yönünden ise kalın bağırsaktaki bakterilerin vagus siniri yoluyla duygusal ve zihinsel olarak etki ettiği ve kontrol sağlayabildiği bilinmektedir.

İlk defa ikinci beyin adlandırmasını yapan Prof. Herget; aynı zamanda bağırsakların sindirim sistemi görevinin dışında başka işlevleri olduğunu belirterek, duyguların karında oluştuğunu da söylemiştir. Herget bağırsak rahatsızlıklarının pek çoğunun psikosomatik hastalık olarak değerlendirilmesi gerektiğini de savunmuştur.

Herkesin mutlaka deneyimlemiş olduğu bir durum olan duygu bağırsak etkileşimine örnekler vererek daha kolay anlaşılmasını sağlayabiliriz.

• Aşık olmak ve beraberinde gelen heyecan ile özellikle karın bölgesinde hissedilen kelebek uçuşu hissini deneyimlediğinizi hatırlamış olmalısınız.

• Stresli geçen bir gün sonrasında veya seyahat edilen bir günün ardından sindirim sisteminde gerçekleşen önemli bir sorun olan kabızlığın yaşanması da muhtemeldir.

• Sinirsel problemler ve depresyon gibi problemler sebebiyle kullanılan anti-depresan özellikteki ilaçların da mide bulantısı bağırsak rahatsızlıklarına yol açtığı bilinmektedir.

• Stresli durumlarda da yine karın bölgesinde kramplar hissedilmesi de duygu bağırsak ilişkisi yoluyla gerçekleştiği bilinir. Örneğin sınav stresi, iş görüşmesi stresi, heyecan ve stresli bekleyişler...

Bağırsaklar beyinle en çok etkileşim içinde olan organ olmakla beraber aynı zamanda vücudumuzda en bağımsız hareket eden organlardır.

Bağırsakların beyinden daha fazla serotonin hormonu ürettiği de bilinmektedir. Serotonin hormonu; vücudumuzda ruh halinden bağırsak hareketlerine kadar pek çok şeye etki eden ve eksikliğinde kişiye depresif, yorgun ve mutsuz bir ruh hali bırakan bir nörotransmitterdir.

Serotonin hormonu uykuyu ve iştahı düzenlediği gibi hafızayı güçlendirme etkisi de olan bir hormondur ve vücudumuz için oldukça gereklidir.

Gıdalardan doğrudan alınamayan serotonin hormonunun yaklaşık %90’ı bağırsaklarda sentezlenmektedir. Bu sebeple bağırsaklarda meydana gelen herhangi bir problem serotonin hormonu eksikliğine neden olabilmektedir.

Ruh halimizi etkileyen bağırsaklarımızın sağlığını korumak daha sağlıklı ve mutlu yaşamamızın anahtarıdır.


     MORA TERAPİ İLE BAĞIRSAK SAĞLIĞI

Mora Terapi yöntemi ile yapılan bağırsak terapilerinde, şimdiye kadar bağırsağı tehdit etmiş olan besinlerin frekansları vücuttan silinerek bu besinlere karşı isteksizlik oluşturulur. Bu besinler olmaksızın verilen diyeti böylelikle kişiler rahatlıkla uygulayabilirler. Mora frekans tedavileri ile bağırsaklarda çeşitli sebeplerle meydana gelmiş olan hasar onarımı başlatılır ve birikmiş olan toksinlerin vücuttan uzaklaştırılmaları sağlanır. Üç aylık karbonhidrattan kısıtlı ve basit şeker içermeyen bir beslenme protokolüyle sağlıklı beslenme davranışı oluşturulur. Aynı zamanda bu beslenme planı kefir, yoğurt gibi probiyotik besinler yönünden zengindir ve bu şekilde bağırsaklardaki flora desteklenmiş olur. Bağırsak florasının tam olarak onarılması için dışarıdan probiyotik takviyesi de önerilmektedir.


11 Temmuz 2022 Pazartesi

CİLT YAŞLANMASININ SEBEPLERİ NELERDİR?

 



 Biyolojik, doğal bir süreç olan yaşlanma süreciyle birlikte hem organlarımız hem de derimiz yaşlanmaya ve zamanla eski formunu, fonksiyonunu kaybetmeye başlar.

 Organlarımız ve vücudumuz için en sağlıklı ve doğru olanı yapmamız gerektiğini hepimiz biliyoruz. Sağlıklı beslenme, spor, bağımlılıklardan uzak durmak; vücudumuzun sağlığını korumak ve yaşlanmasını önlemek için yapacağımız en önemli unsurlardır. Bununla beraber cilt sağlığımızı korumak için, genel sağlık için yapmamız gerekenlerin haricinde ayrı bir bakım da uygulamamız gerekmektedir.

 Yaşın ilerlemesi kendini ilk olarak cilt yaşlanması şeklinde gösterir. Cildin erken yaşlanmasında genetik faktör de rol oynar bunun haricinde diğer organlardan farklı olarak cilt; çevresel ve fiziksel faktörlerden de etkilenir. Cilt yaşlanmasında dış faktörlerin fazla olmasıyla birlikte cilt yaşlanmasını önlemek ve olabildiğince geciktirmek için yapılması gereken önemli hususlar vardır.

Cilt sağlığının dış faktörlerden fazlaca etkilendiğini söylemiştik. Cildimiz vücudumuzda en dış katman olarak bir bariyer görevi de görmektedir. Cilt bariyerini ne kadar sağlam ve sağlıklı tutarsak, cilt yaşlanmasını da o kadar önlemiş ve geciktirmiş oluruz. Cilt bariyerini korumak için ise yapılacak birçok şey vardır:

• Cildimizi hem içten hem de dıştan, doğru şekilde beslememiz oldukça önemlidir. Sağlıklı beslenmek tüm organlarımız gibi cildimiz için de dikkat etmemiz gereken bir konudur. Cilt yaşlanmasının belirtilerinden olan sarkma ve kırışıklıkları önlemek için bilinen, antioksidan zengini gıdaların tüketimi cilt yaşlanmasını geciktirmede oldukça etkilidir. Sağlıklı ve düzenli beslenmeyle beraber vitamin, mineral, antioksidan tüketmeye dikkat edildiğinde cilt sağlığı üzerindeki olumlu etkileri görülecektir. Cilt sağlığımızı korumaya yarayan besinler ise şunlardır: yaban mersini, erik, ahududu, böğürtlen, pancar, çilek, ıspanak, avokado, brokoli vb. yeşil yapraklı sebzeler...

• Cilt yaşlanmasını önlemek için beslenme kadar su tüketimi de önem taşımaktadır. Cilt kuruluğu doğrudan su tüketimi ile de bağlantılıdır. Gerektiği kadar su tüketildiğinde cildin nemlenmesi ve dolgunlaşması desteklenmiş olacağından cilt yaşlanması da gecikecektir. Bununla beraber alkol tüketiminin cildi yaşlandırdığı da bilinmektedir.

• Cildimizin güneş ışınlarına, sigara dumanı gibi zararlı dumanlara maruz kalması da yaşlanmasını etkileyecektir. Sigaranın sağlığımız için zararları herkesçe bilinmektedir. Çok üzerinde durulmasa da sigaranın cildimize verdiği zarar da yadsınamazdır. Cilt yaşlanmasının, renk değişmesinin ve kırışmasının temel nedenlerinden biri de sigaradır. Güneş ışınlarına, bilinçsiz ve korumasız şekilde bronzlaşmak vs. amacıyla maruz kalmak da kalıcı lekeler bırakabilmekle beraber cilt yaşlanmasına da sebebiyet verecektir.

• Tüketilen besinlerden cildin nemlendiğini söylemiştik. Buna rağmen cilt tipiniz ne olursa olsun mutlaka nemlendirmeniz gerekmektedir. Nemli ciltlerin daha geç yaşlandığı da bilinen bir gerçektir.

• Özellikle kadınlarca kullanılan makyaj malzemeleri büyük oranda kimyasal içerdiğinden sağlığımıza zararı olduğu bir gerçektir. Fazla makyaj yapılması ve özellikle makyaj malzemelerinin ortak kullanılması cilt sağlığı için oldukça zararlıdır.

Genel sağlığımız ve cilt sağlığımız için sigara ve alkolün ne derece zararlı olduğunu tekrarlayarak bu gibi bağımlılıkların çözümü olduğunu da bilmenizi istiyoruz.


MORA BEAUTY WELLNESS İLE CİLT KALİTENİZİ ARTTIRIN...

Mora Terapi cihazlarımızdan olan Mora Beauty; bağımlılık terapilerinde, kilo kontrol terapilerinde kullanılan aynı zamanda; rahatlama, detoksifikasyon, stres azaltma ve yeniden canlanma, selülitin giderilmesi, cilt, saç, tırnaklar ve gözler için birçok uygulamayı barındırabilen bir Wellness cihazıdır. Mora Terapi fiziksel ve duygusal wellness açısından kişiyi destekler. Mora Terapi yöntemi ile yapılan tüm tedaviler gibi burada da amaç bütünsel olarak sağlıklı olabilmektir.


20 Haziran 2022 Pazartesi

SPOR YAPARKEN NEDEN FARKLI BESLENMELİYİZ?




 Sağlıklı ve dengeli beslenme hepimizin yaşamı için çok önemli olan bir konudur. Bunun yanında hem fiziksel hem de ruhsal olarak iyi hissetmek için spor yapmak da hayatımızın önemli bir parçası olmalıdır.

Sağlıklı beslenme; hem fiziksel hem de psikolojik sağlığımızı olumlu yönde etkiler. Sağlıklı gıdalar sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Ve spor yapan/yapmayan herkesin beslenmesine önem vermesi gerekir.

Spor yapan kişiler, spor yapmayan kişilerden daha çok enerji harcadığı ve düzenli olarak antrenman yaptıkları için beslenmeleri de spor yapmayan kişilerden farklı olmalıdır.

Spor yapan kişilerin hangi sporu yaptığı farketmeksizin, yaptığı spordan daha çok fayda sağlayabilmesi, daha dayanıklı ve enerjik olabilmesi ve en önemlisi sağlığını koruyabilmesi için doğru ve dengeli beslenmesi gerekmektedir.

Sporcu beslenmesin temel farkı; sağlığı ve kiloyu korumakla beraber, yapılan sporun etkisini arttırması ve en yüksek verimi almayı sağlamasıdır.

Spor yapan kişilerin beslenme şeklinde dikkat etmesi gereken önemli noktalar vardır. Örneğin; tuz, şeker, yağ tüketimini vücuda zarar vermeyecek kadar azaltmak, karbonhidrat ve protein tüketimine ağırlık vermek ve bol su içmeye özen göstermek herkes için en sağlıklı olanıdır.

Spor ve egzersiz yapan kişiler ve genel olarak sağlıklı ve düzenli yaşamak isteyen herkes için sağlıklı beslenmenin önemi büyüktür. Spor yapılmadan önce enerji verecek ve tok tutacak gıdaları tüketmek; spor esnasında güç ve enerji kaybetmemeye, yapılan antrenmandan yüksek verim almaya ve böylece spor süresini uzatmaya katkı sağlar. Dengeli ve sağlıklı beslenmek; spor yapan kişilerin konsantrasyonunu arttırmada da etkilidir.


 Vücudumuz için en önemli enerji kaynağı karbonhidratlardır. Spor yaparken enerji ihtiyacı artmaktadır. Bu sebeple spor yaparken karbonhidrat ağırlıklı beslenilmesi önemlidir. Vücuda yeterli kadar karbonhidrat alınmadığında proteinler enerji tüketimi için kullanılır. Yetersiz karbonhidrat sonucu spordan alınan verim düşmektedir. Bu sebeple spor yaparken enerji ihtiyacını karşılayacak kadar, dengeli şekilde karbonhidrat tüketimi gereklidir. Karbonhidrat miktarı kişinin yaşına, kilosuna ve yaptığı spora göre değişkenlik gösterir.

 Spor yapan kişilerin mutlaka tüketmesi gereken bir diğer besin grubu da proteinlerdir. Vücudumuzda doku iyileştirme, inşa etme, güçlendirme ve metabolizmayı düzenleme gibi pek çok önemli görevleri olan proteinler, fiziksel gelişimimiz için oldukça önemlidir. Spor yapan kişiler de kas kütlesini korumak ve onarmak amacıyla protein tüketimine ağırlık verir. Aynı zamanda protein; spor esnasında efor harcanırken oksijen kullanımını destekler.

Spor yaparken beslenme şekline ve tüketilen gıdalara dikkat etmek; yapılan sporun fiziksel etkisini arttıracağı gibi düzenli spor ile beslenme birleştiğinde ruhsal olarak da olumlu etkileri beraberinde getirecektir.

Spor yaparken, bahsettiğimiz gibi yeteri kadar karbonhidrat ve yağ tüketmek, sebze-meyve tüketimini arttırmak kısaca sağlıksız gıdalardan uzak durmak ve sağlıklı beslenmeye çalışmak önemlidir.

Bunun yanında yine sağlığa zararı oldukça fazla olan sigara ve alkol tüketimi herkese zarar verdiği gibi spor yapan kişilerin de hayatında olmaması gereken zararlı maddelerdir.


6 Haziran 2022 Pazartesi

HER GÜN YÜRÜMEK SAĞLIĞINIZIN YOLUNU UZATIR...

 


Günümüz şartlarında oldukça hareketsiz yaşayan ve sağlıksız beslenen bir toplum haline gelmiş durumdayız.

Günlük koşuşturmadan ve vakit darlığından, hazır gıdalara yönelme, hareket halindeyken de yenebilecek tarzda aperatif ve hiç de sağlıklı olmayan besinleri tüketme oranı oldukça fazlalaşmıştır. Bundan dolayı özellikle daha genç olan kesimde çeşitli hormonal bozukluklar, obezite, diyabet, gıda bağımlılığı, kronik hastalıklar ve bunların bir getirisi olarak duygu durum bozuklukları ve daha pek çok farklı sağlık sorunu görülmektedir.

Hazır gıdalara meyil kadar hareketsizliğe yönelme; hareket etmek, yürümek yerine ulaşım için hep vasıta kullanma da oldukça yaygındır.

Fiziksel olarak aktivite yapmasak da fırsat buldukça, vaktimiz oldukça her gün yürümek, sağlımız için oldukça önemlidir.

Herhangi bir maliyeti olmayan, risksiz, güvenli ve oldukça etkili olan yürüyüş; her yaştan kişinin ihtiyaç duyduğu bir aktivitedir.

Sağlığımız için çok gerekli bir aktivite olan yürüyüşün faydaları herkesçe bilinmemekle beraber, araştırmalar sonucu düzenli olarak her gün yürüyüş yapan kişilerin hastalıklara ve çeşitli hastalıkların sebep olabileceği ölümlere yakalanma riskinin düzenli yürüyüş yapmayan kişilerden %33 daha az olduğu bilinmektedir.

İmkanı elveren herkesin günde en az 30 dakika tempolu olacak şekilde açık havada her gün yürümesi sağlık açısından ideal olanıdır.


  HER GÜN YÜRÜMENİN FAYDALARI NELERDİR?

• Her gün yürümek insan sağlığına fiziksel olarak fayda sağlamakla beraber ruhsal sağlığa da oldukça iyi gelmektedir.

• Düzenli olarak her gün yürümek, kan basıncı dengesini düzenleyerek kalp rahatsızlıklarının yaşanma riskini azaltır. Düzenli yürüyüş yapan kadınların kalp krizi geçirme riskinin azaldığı da bilinmektedir.

• Akciğerlerdeki oksijen oranını arttıran yürüyüş, akciğer sağlığını destekler ve solunum yollarını da iyileştirir.

• Yürüyüş esnasında pek çok kas grubu çalışmaktadır. Her gün yürümek iskeleti ve omurgayı da güçlendirir. Ayrıca

düzenli yürüyüş ile postürün ve duruşun düzelmesi de desteklenmiş olur.

• Düzenli olarak her gün yürümek, kemikleri güçlendirir ve kırık riskini azaltır.

• Kan basıncı gibi kan şekerini de düzenleyen yürüyüş diyabet hastaları için de çok iyi bir alternatif olmakla beraber kan şekerini dengelemede koşudan daha etkili olduğu da kanıtlanmıştır.

• Solunum ve iskelet sistemi gibi sindirim sistemine de olumlu etkileri olan yürüyüş, kabızlık probleminin çözülmesine de yardımcı olmaktadır.

• Yürüyüş pek çok kas grubunu çalıştırdığından, düzenli hale geldiğinde yağ yakımına ve kilo kaybına da yardımcı olabilmektedir.

• Her gün yürümek, hareketsizlikten veya hep aynı pozisyonda oturmaktan kaynaklanan eklem ağrılarından kurtulmak için de etkili bir yöntemdir.

Yürüyüşün fiziki sağlık boyutunun yanında ruhsal iyileşme de sağladığından bahsetmiştik.

Açık havada en az 30 dakika her gün yürümek; beyinde endorfin ve serotonin hormonunun salgılanmasını sağlar. Bu salgılar ile de kendinizi daha zinde, mutlu ve enerjik hissetmeniz de mümkün olabilmektedir. Her gün yürümek doğrudan ruh sağlığına da etki etmektedir. Düzenli yürüyüşün beyin sağlığına olumlu etkisi ile depresyon, anksiyete gibi duygu durum bozukluklarının olumsuz etkilerinin ortadan kalkması desteklenmiş olmaktadır. Bu tür zihinsel ve ruhsal problemlerin tedavisinde doktorlarca da önerilen yürüyüş; gündelik zaman dilimi içinde kısa bir vakit ayrımı ile herkesin düzenli şekilde hayatının bir parçası haline getirebileceği oldukça sağlıklı ve rahatlatıcı bir aktivite olmakla beraber; ulaşım gerekliliğinde vasıta kullanımı yerine tercih edildiğinde doğamızı korumak adına da güzel ve önemli bir adım olacaktır.

SAĞLIKLI GÜNLER....


23 Mayıs 2022 Pazartesi

KRONİKLEŞEN KAS AĞRILARINIZI İHMAL ETMEYİN!



Yumuşak kas dokusunun zedelenmesi, yaralanması veya fazla zorlanması ile meydana gelen kas ağrıları kişinin hayatını olumsuz etkilemekle beraber, ilerlediği takdirde yaşamsal faaliyetlerini yapmasına da engel olabilmektedir.

Kas ağrılarının belirli bir noktada uzun süreli ve şiddetli hale gelmesi kronik ağrı olarak adlandırılır.

Akut ağrı bir hareket veya olay sonucu bir belirti olarak meydana gelir ve belirli bir süre sonra tedavi ile geçebilir. Kronik ağrı ise akut ağrı gibi bir belirti değil, hastalığın kendisidir.

Akut kas ağrıları bir hasar ve zedelenme sonucu meydana geldiği halde, kronik ağrılar böyle bir sebebe bağlanmaz. Kronik ağrıların nedeni kolaylıkla teşhis edilememekle beraber belli bazı belirtileri de vardır.

Kronik ağrı, tıbbi tanım olarak ağrı reseptörleri tarafından algılanan ve nörokimyasal yani sinirsel olarak üst merkezlere taşınan ve burada yorumlanan biyopsikososyal bir durumdur.

KRONİK AĞRININ BELİRTİLERİ NELERDİR

• Eklem ve kas ağrıları

• Yorgunluk

• Uyku problemleri

• Depresyon

• Yanma şeklinde hissedilen ağrı

• Öfke

• Cinsel isteksizlik vs.

Kronik ağrılar kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir. Normal ağrıdan daha zor tanı konulması ve kişinin olumsuz duyguları ile ağrı yoğunluğunun doğru orantılı olup üzüntü, kaygı, öfke gibi duygular ile ağrının daha da artması kronik ağrının akut ağrıdan farklı özellikleridir.

Kronik ağrının farklı türleri vardır

• Baş ağrısı

• Boyun ağrısı

• Ameliyat sonrası ağrı

• Travma sonrası ağrı

• Bel ağrısı

• Kanser ağrısı

• Artrit ağrısı

• Nörojenik ağrı

• Psikojenik ağrı

Herhangi bir yaralanma, zedelenme vb. olmadan da ortaya çıkabilen kronik ağrıları tetikleyen bazı faktörler bulunmaktadır.

 Sigara ve alkol kullanımı

 Obezite

 D vitamini eksikliği

 Sağlıksız beslenme

 Hareketsizlik

 Ruhsal bozukluklar

Tanı konulması zor olan kronik ağrıların tedavisi de karmaşık olabilmektedir. Ağrı sinyallerinin beyinde kalıcı yer edinmesi ile beyinde farklılıklar da oluşturmaktadır. Beyinde gerçekleşen farklılıkların da ağrının süresine ve geçmişine bağlı olarak normale dönme süresi uzayabilmektedir.

Akut ağrı ve kronik ağrının temel farkı süresidir. Eğer ağrınız bir yaralanma veya hasar sonucu meydana gelmediyse ve 3 aydan fazla sürdüyse muhakkak doktora görünmeniz gerekmektedir.

      AĞRI TEDAVİSİNDE PEMF

Hücreler enerji desteğine ihtiyaç duyduğunda bunun sinyallerini ağrı ve yorgunluk şeklinde verir. Enerji ihtiyaç duyulduğunu anlatan diğer belirtiler vücutta herhangi bir organda işlevsel azalma, halsizlik ve duygusal dengesizlikler olabilmektedir.

PEMF Cihazları ile vücudunuz dünyanın manyetik alanıyla doğrudan temasa geçer ve bundan büyük fayda sağlar.

 Vücudunuzdaki her hücre, enerji tutabilen ve şarj edilebilen bir pil gibi düşünüldüğünde bu hücrelerin enerji ve şarj kaybetmesi de gayet mümkündür. PEMF Terapisi, vücudunuzdaki her hücreyi yeniden şarj etmenin bir yoludur. Böylece hücreleriniz faydalı maddeleri içeri daha iyi alabilir, atıkları atabilir ve en iyi şekilde işlev görebilirler.

 Fiziksel yaralanmalar, toksisite, yara dokusu, iltihaplanma ve yetersiz beslenme hücrelerimize enerji kaybettiren durumlardan bazılarıdır.

PEM FDA tarafından kemik kaybını önlemek üzere 1979'da onaylandı. Hatta NASA tarafından dünyaya dönen astronotları desteklemek için bile kullanıldı. 1987'de postoperatif ödem ve ağrı için, 2004'te servikal füzyon cerrahisine ek olarak ve 2011'de de depresyon tedavisi için onay aldı.

Vücudunuzdaki her bir hücre PEMF tedavisinden mutlaka olumlu yönde oldukça fazla fayda görecektir. Mutlaka deneyin.


9 Mayıs 2022 Pazartesi

MEDİTASYON ÇEŞİTLERİ NELERDİR?



   MEDİTASYON NEDİR VE NASIL YAPILIR?

 Meditasyon Latince ´derin düşünme´ anlamına gelen bir kelimedir ve kişinin zihinsel rahatlama ve arınma amacıyla yaptığı bir eylemdir.

Meditasyon; kişinin iç huzurunu yakalamasının yanında zihinsel sağlıkla beraber ruh ve beden sağlığını da olumlu etkilemektedir. İç huzura erişilmeyle birlikte çevre ile ilişkide yaşanan sorunlar da çözümlenebilmektedir.

Meditasyonun kişiye pek çok faydası olmakla beraber bazı hastalıkların tedavisine de yardımcı olduğu bilinmektedir.

Meditasyonun faydalarından ise şöyle bahsedebiliriz:

Meditasyon hafızayı güçlendirir ve dinlendirir.

Stres yönetimini sağlar ve stresi azaltır.

Depresyon ve anksiyeteye iyi gelir.

Odaklanma yeteneğini arttırır.

Yorgunluğu giderir.

Sosyal ilişkileri güçlendirir.

Zamanınıza ve durumunuza göre yapabileceğiniz farklı meditasyon çeşitleri vardır. 

MEDİTASYON ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

 ZEN MEDİTASYONU

Ruhu besleyen ve dinginleştiren, kişiye rahatlama sunan bir meditasyon türü olan zen meditasyonu için gereken en önemli şey temiz ve kişinin kendini rahat hissettiği bir ortamdır. Zen meditasyonu esnasında zihinden kötü ve karmaşık düşünceler uzaklaştırmak amaçlanır ve tamamen buna odaklanılır. Bu odaklanmayı desteklemek için derin nefesler almak önemlidir. Meditasyon esnasında gözler açık ya da kapalı olabilir.


 FARKINDALIK MEDİTASYONU

Farkındalık meditasyonunda ruh-beden-zihin dengesinin sağlanması önemlidir. Tüm meditasyon çeşitlerinde olduğu gibi uygun ve rahat hissedilen enerji olarak olumlu olan bir ortam olması önemlidir. Kötü enerjiyi kovmak için tütsü yakmak faydalı olacaktır. Rahat bir pozisyonda oturularak, herhangi bir yere veya nesneye odaklanmamaya çalışılarak, gözler açık haldeyken farkındalık meditasyonu uygulanabilir.


 TRANSANDANTAL MEDİTASYON 

Diğer türlerden farklı olarak transandantal meditasyonda temel amaç derin düşünmedir. Bu düşünme ile birlikte vücudumuzun bize verdiği sinyaller olan hastalıkların temel nedeni çözümlenebilmektedir. Zihinsel rahatlama ve farkındalığın yanında fiziksel bir rahatlama da sunan transandantal meditasyonda rahat bir ortamın yanında odaklanılacak bir ses yada kelime de gereklidir. Gözler kapalıyken zihindeki her türlü olumsuz düşünceyi uzaklaştırmak adına seçilen kelime veya ses tekrar edilir. Bu şekilde zihinsel bir arınma gerçekleşmiş olur.


 ŞEFKAT MEDİTASYONU

Zihinsel bir farkındalığın yaşandığı şefkat meditasyonunda amaç kişinin kendini her yönüyle sevmesi ve kabullenmesidir. Şefkat meditasyonunda bilinçaltındaki kötü düşünceler uzaklaştırılır ve tamamen sevgiye yoğunlaşılır. Bu meditasyon için kişinin kendini sevmesi, eğer zorlanıyorsa meditasyon yoluyla da sevmeye çalışması gerekir. Meditasyonun amacı şefkat hissini uyandırmak ve acıma duygusunu yok edip empati yapabilmek olduğundan bu doğrultuda meditasyon esnasında sırasıyla kendinizi, sevdiğiniz ve saygı duyduğunuz birisini, derinden sevdiğiniz birisini, nötr hisleriniz olan birisini ve düşmanlık hissettiğiniz birisini düşünmeye odaklanmalısınız. Ve öncelikle kendinizden başlayarak düşündüğünüz her kişi için içinizdeki şefkat hissini uyandırmaya çalışmalısınız. Şefkat meditasyonu sayesinde zihinsel rahatlama ve kişisel saygı ve sevginin artmasıyla beraber bakış açısı ve sosyal ilişkilerde de olumlu değişimler gözlenecektir.


 SPİRİTÜEL MEDİTASYON

Diğer meditasyon türlerinde olduğu gibi spiritüel meditasyonda da kişinin kendini iyi tanıması ve sevmesi, kendini ve hayatı kabullenmesi gerekir. Spiritüel meditasyonda, rahat bir pozisyondayken kişinin kendine iyi gelen bir düşünceye odaklanması, tüm düşüncelerini kabullenmesi gerekir. Nefes egzersizleri ile de desteklenen bu meditasyon da kişinin içindeki şefkati, sevgiyi, merhameti açığa çıkarmaya yardımcı olacaktır.


18 Nisan 2022 Pazartesi

DOĞRU NEFES ALMAK NEDEN ÖNEMLİ?



 Yaşamın en temel ve gerekli eylemi nefes almaktır. Hepimizin yaşaması için nefes alması gerekir. Yemek yemeden ve hatta su içmeden bile bir müddet dayanabiliriz. Ama nefes almadan yaşamak mümkün değildir. 

 Nefes almak kadar önemli olan diğer şey doğru nefes almaktır. Ve ne yazık ki çoğumuz doğru nefes almayı bilmiyoruz.

 Doğru nefes almak sağlığımız için oldukça önemlidir. Doğru nefes almak hem fiziksel hem de zihinsel olarak etkilidir. Konuşurken, koşarken, yemek yerken ya da bunların hiçbirini yapmazken dahi doğru şekilde nefes almamız gerekmektedir.


   Peki doğru nefes almak nasıl olur?

 Nefes almak kimseden öğrenmediğimiz doğal bir reflekstir. Bebeklikte daha doğru nefes alınırken büyüdükçe çeşitli etmenler ile bu yetenek kaybolur.

 Öncelikle doğru nefes alıp vermenin ilk şartı solunum için ağzı değil burnu kullanmaktadır. Nefes alırken de verirken de burnumuzu kullanmalıyız. Bu durum yemek yerken konuşurken, koşarken geçerli ve mümkün değildir.

 Doğru nefes almanın bir diğer adımı da karın kaslarından ziyade diyafram kaslarını kullanmak ve diyaframı aktif hale getirmektir. Pek çoğumuz konuşurken vs. diyaframımızı kullanmıyor böylece ciğerlerimizi tüketiyoruz. Oysa ki diyaframı kullanmayı bilmek nefesi doğru alıp vermek ve konuşurken tıkanmamak için oldukça önemlidir. Ayrıca diyafram kasının çalışması fizyolojik denge açısından da önemlidir.

Diyafram ile daha fazla oksijen almak mümkündür. Böylece akciğerlerin performansı da artar. Diyafram nefesi ile önce karın, daha sonra göğüs kafesi dışa doğru çıkar.

Kısacası bebekken doğru şekilde kullandığımız diyafram; doğru nefes alma şeklidir ve diyafram nefesi ile oksijenden daha fazla yararlanabiliriz.


  DOĞRU NEFES ALMANIN FAYDALARI

Doğru nefes almak her şeyden önce kalp sağlığına çok fayda sağlar kalp ritmini düzenler.

Fiziksel iyileşmenin yanında zihinsel iyileşme de sağlar. Düşünce netliği ve stres, kaygı gibi duygu durumlarından kurtulmada doğru nefesin etkisi büyüktür. Ve zihinsel rahatlama ile uykuya geçişin kolaylaşması da mümkün olur, uyku kalitesi de artar.

Doğru nefes almayla birlikte bağışıklık ve sindirim sisteminde de iyileşme görülür.

Doğru nefes almanın vücudumuza pek çok faydası vardır. Kalp damar sağlığı, cilt sağlığı ve daha fazlası için yani daha sağlıklı yaşamak için doğru nefes almamız gerekmektedir.


5 Nisan 2022 Salı

KETOJENİK DİYET NEDİR?

  


 İlk zamanlarda Epilepsi hastalarının nöbetlerini engellemek için uygulanan Ketojenik diyet; son yıllarda dünyaca ünlü olan bir diyet türüdür. Ketojenik diyetin amacı ve uygulanışı şu şekildedir:

Uygulanma amacı yağ dokusundan kilo vermek olan Ketojenik diyette en yüksek besin değeri yağlar olacak şekilde sırasıyla protein ve az miktarda karbonhidrat alımı olur.

Temel amacı vücuda karbonhidrat alımını büyük ölçüde azaltmak olan Ketojenik diyet; vücudun, enerji harcaması gerektiğinde, depolanan yağdan enerji üretmesini ve bu şekilde yağ yakımını artırmasını hedefler. Karbonhidrat alımındaki bu azalma vücudu ketoz (vücutta yakıt olarak yağların kullanılması durumu) haline sokar.

Ketojenik diyet neticesinde, vücutta hemen her organ için temel enerji kaynağı olmaya başlayan yağlar karaciğerde ketonlara dönüştürülmektedir. 

Ketojenik diyet; metabolik, nörolojik ve şekerle ilgili hastalıklarda olumlu sonuçlar vermekle beraber, insülin seviyesinde ciddi düşüşler yaşatması nedeniyle uzun süre uygulanmamalı ve mutlaka hekim kontrolünde başlanmalıdır. 


Ketojenik diyet bazı hastalıkların tedavisinde bir yardımcı olarak uygulanmaktadır. Bu hastalıklar şunlardır:

         Epilepsi, Tip 2 Diyabet, Polikistik-Over Sendromu, Alzheimer, Parkinson, Kolesterol...


Özellikle bir hastalığın tedavisine yardımcı olmak amacıyla uygulanmaya başlanan Ketojenik diyet tamamen doğal bir yöntem olmadığı gibi, kişide yan etki de gösterebilir. Bunu önlemek için kesinlikle aralık vererek diyeti uygulamak ve diyet süresince de karbonhidrat alımı yapmak için ara vermek gereklidir. 

Ketojenik diyetin yan etkileri:

Yorgunluk ve halsizlik

Enerji düşüklüğü 

Açlık hissinin artması

Uyku problemleri

Sindirim problemleri


Ketojenik diyetin temel besinleri şunlardır:

Düşük karbonhidratlı yeşil sebzeler, et, balık (özellikle yağlı balıklar. Örneğin somon, uskumru vb.), kuruyemişler, meyveler, yumurta, doğal yağlar...

Ketojenik diyette tüketilmemesi gereken besinler ise şunlardır:

Baklagiller, patates, havuç gibi kök sebzeler, alkol, şekerli içecekler ve yiyecekler, ketçap mayonez gibi soslar...


21 Mart 2022 Pazartesi

VİTAMİNLER NASIL FAYDA SAĞLAR

   

                VİTAMİNLER

Vücudumuzdaki düzenli işleyişte önemli rol oynayan; mineraller, proteinler gibi ihtiyaç duyduğumuz ve pek çok faydası olan diğer bir besin ögesi de vitaminlerdir.

Vitaminleri vücudumuz kendi üretemez ve vücudumuzun besinlerden alması gerekir. 

Hastalıklarla mücadeleye yardımcı olan vitaminlerin içinden bazılarına günlük olarak ihtiyacımız vardır.

Bu vitaminler ve faydalarından şöyle bahsedebiliriz:




                         VİTAMİNLER NASIL FAYDA SAĞLAR?

A VİTAMİNİ 

A vitamini büyüme-gelişme, üreme, iskelet sistemi, görme ve  bağışıklık için gerekli olan temel vitaminlerden biridir. A vitamini karaciğerde depolanan ve yağda çözülen bir vitamindir. Özellikle gözlere olan faydasıyla bilinse de cilde de oldukça iyi gelmektedir. A vitamininin eksikliğinde, büyümede gecikme, gece körlüğü, enfeksiyon, ve cilt kuruluğu görülebilmektedir.

A vitamininin iki türü vardır: Retinol ve Beta-karoten. Retinol kanda bulunur, yağlı balıklarda ve hayvansal besinlerden alınabilir. Beta-karoten ise meyve ve sebzelerde bulunur. 

Tüm bu besinler şunlardır:

Karaciğer, tavuk ciğeri gibi hayvansal gıdalar, alabalık ve uskumru gibi yağlı balıklar, süt ve süt ürünleri, mango, kavun, greyfurt, havuç, tatlı patates, kapya biber, ıspanak...



B VİTAMİNİ 

B vitamininin 8 farklı çeşidi ve her birinin farklı faydaları vardır. B vitaminleri suda çözünürler ve proteinlerin, minerallerin parçalanmasında görev alırlar. Bilinen aksine B vitaminleri enerji vermez fakat karbonhidratların enerji vermesine yardımcı olur. B vitamini eksikliğinde beyin ve sinir hastalıkları, Alzheimer, anemi, cilt rahatsızlıkları... görülebilir.

Bağışıklık sistemi için de gerekli olan B vitamini işte bu besinlerde bulunur:

Süt ve süt ürünleri, yumurta, sakatatlar, tavuk eti, tahıllar, ıspanak, kuşkonmaz, badem...



C VİTAMİNİ 

C vitamini de suda eriyebilen bir vitamindir ve Askorbik asit olarak da bilinir. C vitamini vücutta depolanamaz sadece sentezlenir. Özellikle doku onarımında ve dokuların büyümesinde görev alır. Cilt sağlığı için de önemlidir, bir asit olarak serum şeklinde cilde kullanımı da oldukça yaygındır. C vitamini eksiliğinde yaygın olarak görülen hastalık İskorbüttür. İskorbüt C vitamini eksikliğine bağlı olarak görülen, dokularda meydana gelen rahatsızlıklardır. Aynı zamanda antioksidan bir vitamin olan C vitamini hangi besinlerde bulunur inceleyelim:

Portakal, greyfurt, limon, ananas, kivi, mandalina, biber, domates, roka, brokoli...



D VİTAMİNİ 

D vitamini yağda çözünen bir vitamindir. D vitamini özellikle kalsiyum emilimine yardımcı olur. Böylece kemiklerin ve dişlerin güçlü olmasında ve büyümesinde önemli rolü vardır. D vitamini MS hastalığının ve kanser hastalığının ortaya çıkmasını önlemektedir. Belli bir yaştan sonra kemik kaybını önleyen, en doğal şekilde güneşlenerek vücudumuza alabileceğimiz D vitamini işte bu besinlerde bulunur:

Somon, sardalya, uskumru gibi balıklar, karides, tavuk, kırmızı et ve ciğer, mantar, maydanoz...


E VİTAMİNİ 

B vitamini gibi E vitamininin de pek çok türü vardır. E vitamini de yağda çözünen bir vitamindir. Bağışıklık sistemini desteklemeye fayda sağlar. E vitamini aynı zamanda hücreleri koruyan bir antioksidandır. Alyuvarlarda kan üretimini sağlayan E vitamini K vitamininin kullanımında rol oynar. E vitamini eksiliğinde başta kemik ve kas ağrıları olmak üzere; kansızlık, görme bozuklukları, cilt ve deri problemleri görülebilmektedir.

E vitaminini içinde bulunduran gıdalar:

Fındık, ceviz, badem gibi kuruyemişler, zeytinyağı gibi doğal yağlar, ıspanak, lahana, brokoli, balkabağı, muz, kivi, avokado...



K VİTAMİNİ

K vitamini yağda eriyen bir vitamindir. K vitamini vücudumuz için olmazsa olmazdır. Çünkü K vitamini kanın pıhtılaşmasını sağlar. Kalp sağlığı için de çok önemli olan K vitamininin eksikliğinde ise pıhtılaşamama, önemli ve fazla miktarda kanamalar görülebilmektedir.

Bu olumsuzlukları yaşamamak için tüketilmesi gereken gıdalar:

Ispanak, pazı, lahana, brokoli, karnabahar gibi yeşil sebzeler, süt ve süt ürünleri, kırmızı et...